Ülkenin ciğerleri yanıyor, insanlar can derdinde ama birileri de kirli hesap peşinde. Bunu da sadece sosyal medya trolleri veya FETÖ'cü, PKK'cı bir kısım Türkiye düşmanı yapmıyor, daha vahim olanı bunu, bu ülkenin ana muhalefet partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalefet partileri ve kendilerini "muhalif" olarak niteleyen aydınlar yapıyor.
Bu depremden, selden, yangından çok daha büyük bir felaket...
Onlara göre, deprem, sel, yangın veya göçmen akını fark etmiyor, yeter ki felaket anında iktidarı zaafa uğratacak bir açık bulunsun. Hatta açık olması da gerekmiyor, açık varmış gibi davranmak bile onlara yetiyor. Kötücül ve yıkıcı bir siyasetle karşı karşıyayız. Bu iktidar düşmanlığını da aşan bir durum...
Ülkenin 125'i aşkın yerinde yangın çıkmış, ülkenin ciğerleri, insanların canı ve malı yanıyor ama CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tam bu sırada "büyük" siyasetini açıklıyor:
"Erdoğan bir imzayla ormanlarda yapılaşma yetkisini Turizm Bakanı'na verdi."
Yangını söndürmek için ormancıların, vatandaşın, güvenlik güçlerinin canı pahasına mücadele ettiği bir zamanda bir siyasi liderin bunu akıl etmesi, yanacak alanların ne yapılacağını dert etmesi tipik bir "siyasetsizlik" örneği. Bu siyasetsizliğin toplumu götüreceği yer de belli: "Kaos."
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu tehlikeyi fark ettiği için Kılıçdaroğlu'ndan birkaç şey "istirham" etti. İlki de yangınla kahramanca mücadele edenlere destekti:
"Siyasi parti gözetmeksizin, ideoloji ve düşünce gözetmeksizin söylüyorum. Ormancılarımızın, kahramanlarımızın morallerini yükseltmek, onlara destek olmak ve gayret verebilmek, millet olarak görevimizdir."
THK GERÇEĞİ
Uçak meselesi ve Türk Hava Kurumu tartışması da bu kaos arzusunun bir ürünü... Kılıçdaroğlu'nun derdi THK olsaydı; orada ne yaşandığını merak eder ve en azından kendi partisinden aday olmuş Mehmet Aydın Uzun gibi isimlerden o kurumun nasıl kötü yönetildiğini öğrenirdi. Çünkü THK uçakları meselesi çok değil bir yıl önce yine bu tarihlerde çıkan orman yangınları nedeniyle tartışılmış ve birçok gerçek ortaya çıkmıştı. Ama ne yazık ki CHP, "THK'da neler oluyor?" sorusunu araştırmak yerine, spekülasyon yapmayı tercih ediyor.
Felaketler üzerinden siyaset yapma konusunda fondaş medya ve aydınlar da CHP'yi hiç yalnız bırakmadı. Profesöründen gazetecisine hepsi, her yalana dört elle sarılınca sosyal veya konvansiyonel medya da tam bir zehirli alan haline geldi. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin uçak ve helikopter sayısını vermesi, hangisinin nerede, nasıl kullanıldığını tek tek söylemesi de görmezden gelindi.
MİTHAT SANCAR DA ŞAŞIRTMADI
Benzer bir yaklaşımı Konya'da yaşanan katliamda da gördük. Orada bir caninin 7 kişiyi katletmesinin üzerinden saatler geçmeden HDP Eşgenel Başkanı Mithat Sancar'ın, iktidarı suçlaması ve kışkırtıcı bir dil kullanması ürkütücüydü:
"HDP üzerinden Kürt halkına karşı sistematik bir katliam politikası izleniyor. İktidar tedbir almak yerine saldırı zeminini güçlendirecek politikalar izlemeye devam etti."
Neresinden bakarsanız bakın sorunlu bir açıklama bu... Gerçeğin böyle olmadığını Kürtler de, Türkler de, dünya da biliyor... Dahası son 15-20 yılı yaşayan herkes, tek parti döneminden gelen ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını AK Parti'nin değiştirdiğini gayet iyi biliyor. Bir siyasetçinin bunu bile bile çarpıtması, ırkçı saldırıları mevcut iktidara mal etmesi, sadece o saldırılardan medet umduğunu gösterir.
"Farklı olabilir" umudu yaratan Sancar'ın farklı olmaması doğrusu şaşırmadı.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz