Son yıllarda Çinlilerin o meşhur bedduasını sık sık hatırlar olduk: "Tuhaf zamanlardan yaşayasın." Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın HDP'yi kapatma kararı da böyle tuhaf bir zamana işaret ediyor. Türkiye'de referandumla parti kapatmayı zorlaştıran kararı AK Parti alırken, o karara karşı çıkan HDP geleneği şimdi kapatmayla karşı karşıya.
Hem de demokrasi havarisi kesilerek şöyle diyebiliyorlar: "Partimize yönelik kapatma davası, ülke demokrasisine ve hukukuna ağır bir darbedir."
Ne yazık ki kimse "Türkiye bu noktaya nasıl geldi?" sorusunu kendisine sormuyor. En başta da anamuhalefet partisi CHP sormuyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin demokratikleşme süreçlerinin hep karşısında durdu, parti kapatmayı zorlaştıran referandumda da "hayır" dedi. Şimdi parti kapatma kararı için timsah gözyaşı döküyor:
"Biz siyasi partilerin kapatılması, siyasi partilerin sonlandırılması gibi bir süreci bırakmak zorundayız."
Gerçekten tuhaf değil, tuhaf ötesi bir durum... Dünyanın demokratik hiçbir ülkesinde, bir terör örgütünün siyasi ayağına bu kadar tolerans gösterilmez. Ve hiçbir siyasi parti, HDP kadar elde ettiği siyasi kazanımları, terör örgütünün hizmetine sunmaz. 7 Haziran 2015 seçimlerini hatırlayın, yüzde 13 oy alan HDP 81 milletvekili çıkarmışken, gitti o başarıyı PKK'nın açtığı "çukur"lara gömdü. O gün güzellemeler yapılan Selahattin Demirtaş, beyaz kefenini giyip PKK vesayetine karşı çıkacağına, tam tersi tuttu iradesini, "Devrimci Halk Savaşı" başlatan Cemal Bayık'a teslim etti.
Sadece HDP değil, CHP ve İYİ Parti de ilkesiz davranıyor. HDP'nin PKK'nın siyasi ayağı olduğunu bildikleri halde açık ve net tavır almıyor, hatta ittifak yapıyorlar.
Üstelik Meral Akşener'in "HDP'yi PKK'nın yanına konumlandırıyorum" sözlerine rağmen...
Bu durumu daha da tuhaf yapıyor
Katalanların dokunulmazlıkları neden kaldırıldı?
Ama işin en tuhaf yanı, bize Venedik Kriterlerini öneren AB ülkelerinin kapatma kararını kınamaları. O kriterler en başta, siyasi partilerin şiddetle ilişkisini yasaklıyor. Herri Batasuna örneği ortada... Dahası var, birkaç gün önce Avrupa Parlamentosu, bırakın şiddetle ilişkiyi, referandum yaptılar diye 3 Katalan milletvekilinin dokunulmazlıklarını kaldırdı.
Bu konuda ne AB'nin siyasi aktörleri, ne CHP, ne de İYİ Parti yetkilileri tek söz etmedi.
İşin gerçeği şu ki; Türkiye bu meseleyi 11 yıl önce halletmek istediği halde değişmeyen muhalefet ve şiddetle ilişkisini kesmeyen HDP yüzünden parti kapatma noktasına geldi. HDP gerçekten siyaset yapmak isteseydi, bugün çok daha etkili bir muhalefet partisi olur, yüzünü Ankara'ya dönen seçmenine de çok daha fazla hizmet ederdi.
Ne yazık ki HDP'yi yönetenler, oy aldığı seçmeni ve demokrasiyi değil Kandil'i, Brüksel'i ve Washington'u seçti.
Bundan sonra ne olur?
HDP geleneği son 30 yıllık partileşme tarihlerinde hep krizlerden beslendi. Kürt kimliği üzerindeki yasaklar onlara büyük fırsat sundu. Ancak AK Parti döneminde bu alan kapatıldı, 15 Temmuz'dan sonra ise hem içeride hem de Irak ve Suriye'de Türkiye'nin rolü çok değişti. Demokratikleşme adımları, terörle çok yönlü mücadele ve Diyarbakır Anneleri gerçeği bölgede yeni bir siyasi havanın oluştuğunu gösteriyor. Tabii HDP ve CHP başta olmak üzere muhalefet sokağı hareketlendirecek, küresel destek arayacak. Belki HDP, toplu istifa veya kongre yoluyla kapatmaya gidecek. Ama şu değişmeyecek; artık eskisi gibi şiddet bu topraklarda hayat bulamayacak.