Eskiden nükleer enerji santrali yapmaya kalkıldığında, ya 'yeri doğru değil' deniyordu ya da 'teknolojisinin güvenli olmadığı' ileri sürülüyordu. Şimdi buna CHP yeni bir unsur daha ekledi: "Dünya nükleer enerjiyi terk ediyor."
Bu son gerekçenin doğru olmadığını dünya alem biliyor ama bir kez de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'den dinleyelim:
"Burada önemli araçlardan birisi, yenilenebilir enerji. Ama bu kaynak kesintili... Rüzgâr iyiyse tam güç çalışır, esmediğinde çalışmaz. Hidrolik santraller kuraklık olduğunda sıkıntı yaşar. Dolayısıyla bütün ülkelerde tüm kaynağın yenilenebilirden elde edilmesi şu an için biraz ütopik. Burada nükleer devreye giriyor. Nükleer santraller sıfır emisyonlu, yani bacasından herhangi bir şey çıkmıyor. Önemini önümüzdeki dönemde de yitirmeyecektir."
Tam da bu nedenle dünyanın gelişmiş birçok ülkesi nükleer santral yapmaya devam ediyor. CHP'li siyasi aktörlerin dediği gibi kimsenin vazgeçtiği de yok.
Dünyada kaç nükleer santral var?
İşte son tablo:
32 ülkede toplam 443 reaktör işletme halinde. 19 ülkede 50 reaktörün inşaatı sürüyor.
ABD'de 94 reaktör işletmede ve 2'si de inşa halinde. Fransa'da 56 reaktör işletmede, 1'inin de inşası sürüyor. Rusya'da 38 reaktör işletmede, 3'ü inşa halinde. Çin'de 50 reaktör işletmede, 12'sinin de inşaatı devam ediyor.
Şimdi gelelim Türkiye'nin neden nükleer enerji santrali kurmada geç kalındığına... Tıpkı 1940'lardan sonra yerli uçak fabrikaları nasıl kapatıldıysa, kendi otomobil projesi nasıl engellendiyse nükleer enerji santralinin kaderi de farklı olmadı.
Dün yazdığım gibi, bu konuda 68 kuşağının soldaki sembol isimlerinden İrfan Uçar'ın tanıklığına başvuracağım. Uçar, ODTÜ'de makine okurken, tezini "Nükleer Santral Güvenliği" üzerine yapmış bir Nükleer Mühendis.
Bu yüzden de ömrü boyunca Türkiye'nin bir nükleer santrale sahip olmasını istemişti ama hiç de umutlu değildi.
Türkiye'de büyük direnç var
Yıllar sonra Akkuyu'da ilk santralin Rusya ile yapılacağını öğrendiğinde yakın çevresine şöyle diyordu:
"Bu santral 2017'de değil, 2027'de devreye girsin, öpüp başımızın üstüne koyalım."
Peki, Uçar neden bu kadar karamsardı? İşte cevabı: "Çünkü 45 yıllık meslek hayatım boyunca şunu gördüm; Türkiye'de yerli kömüre dayalı Termik Santraller ile Nükleer Santrallar ve bunların teknolojisinin Türkiye'de geliştirilmesine karşı büyük bir direnç var. Bakın, bugüne kadar onca termik santral yapılmış hala bir tane bile yerli kazan yapılmamıştır. Ama buna karşın onlarca ithal kömüre ve doğalgaza dayalı santral var." Bu karamsarlığına rağmen Uçar, Akkuyu projesine inanıyor ve güvenliği konusunda da emindi: "Akkuyu'da kurulacak nükleer santral tipi, kendi sınıfının en gelişmişi hatta ODTÜ MD Enerji Komisyon toplantısında, memnuniyetle öğrendik ki; Akkuyu Santralı'nda halen dünyada hiçbir santralda uygulanmamış ilave bir güvenlik tedbiri daha uygulanıyor." Sadece nükleer enerji değil, yerli kömür konusunda da "milli" bir duruşa sahip İrfan Uçar'ı rahmetle anarken şu gerçeği de hatırlatalım: Türkiye'nin güneş, rüzgar, yerli kömür, nükleer enerji kadar katma değer yaratacak nükleer teknolojiye de ihtiyacı var. Bugün tıptan tarıma, endüstriden, tüketim ürünlerine, savunma sanayiden uzay teknolojisine kadar her alanda nükleer teknoloji kullanılıyor. Bu nedenle Akkuyu sadece 60 yıl kesintisiz enerji üreten bir santraldan ibaret değil, daha fazlasıdır.