Türkiye'de uzun zamandır ciddi bir muhalefet sendromu gerçeği var. Eski yeni hiçbir muhalefet partisi, hâlâ topluma umut veren bir noktada değil.
En büyük muhalefet partisi CHP bile hala AK Parti'nin ancak yarısı kadar oy alabiliyor. Yeni bir siyaset üretemedikleri için de içlerindeki kargaşa, kaos bitmiyor.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Aslında yeni CHP nasıl kendi içinde derin sarsıntılar yaşıyorsa ona benzeyen küçük CHP'lerde de durum farklı değil. Alın Ahmet Davutoğlu'nun Gelecek Partisi'ni... Birkaç gün önce Gelecek Partisi Sakarya İl Başkanlığı'nda herkesi şoke eden derin bir sarsıntı yaşandı. Aslında bu yeni değil, Gelecek Partisi, Ankara'dan İzmir'e, Kocaeli'nden Siirt'e birçok ilde toplu istifalarla sarsılmıştı. Sakarya bunun son örneği...
Birkaç gün önce Sakarya İl Başkanı Ender Serbes ve yönetim kurulu üyeleri de hep birlikte istifa etti. Tabii sadece onlar değil, istifa kervanına Pamukova, Akyazı, Kocaali, Arifiye ve Erenler gibi önemli ilçe teşkilatları da katıldı.
Peki, ne oldu da Sakarya gibi önemli bir il ve ilçe yönetimleri toplu istifa etti?
İlk gerekçeleri "biat"la ilgiliydi:
"Biat kültüründen gelen ilkesizlerin baskı ve zorlamalarına maruz kaldık. Bizden çalışan/üreten bir teşkilat değil, biat eden bir teşkilat olmamız istendi. Kabul etmedik, direndik."
İkinci gerekçe ise siyasetteki "nepotizm"e dikkat çekiyordu:
"Genel Başkan Ahmet Davutoğlu istediği kadar hukukun üstünlüğünden, adam kayırmacılığın yapılmayacağından, ileri demokrasiden dem vursun. 'Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.' Şunu gördük ki haksızlığı kendisine yakın olanlar yaptığında adil değil, taraf olmaktadır."
Bu istifalardan sonra yaşananlar da bu iddiaları doğruluyordu. Denilen o ki, istifalardan hemen sonra yeni il başkanı ve il yönetimi için Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selim Temurci ve Şenol Gürşen harekete geçiyor ve üç kişiye öneri götürüyordu. Ancak hiçbiri kabul etmeyince, çare olarak "akraba" ilişkisi nedeniyle Fatih Sevindik seçiliyordu. Ne denebilir ki, bir zamanlar AK Parti'nin sağladığı siyasi zeminde nepotizme yani akraba ilişkisine yüksek sesle meydan oku, sonra gel kendi kurduğun partide nepotizme teslim ol.
Gördüğünüz gibi partilerin yeni olması yeni şeyler söyleneceği anlamına gelmiyor. Ama haklarını yemeyelim, Türk siyasetine bir yenilik getirdiler; toplu istifalar.
***
BABACAN'IN AĞLAMASI İŞE YARADI MI?
DEVA Partisi'nin durumu da farklı değil. Parti 1'inci Olağan Kongresi'ni yaptı. Genel Başkanı Ali Babacan da gözyaşlarıyla ilk algı hamlesine imza attı.
Düşünsenize Batı'ya, laik, liberal ve sol çevrelere "Ilımlı AKP'li" imajı veren bir siyasi aktör, bakın partisinin ilk kongresinde medyaya nasıl manşet oldu:
"Kongreye, Ali Babacan'ın 28 Şubat döneminde ODTÜ'de okuyan kız kardeşinin başını örttüğü için okuldan atılma cezası aldığını anlatırken gözyaşlarına boğulması damgasını vurdu."
Hakikaten de bütün TV programlarında sadece o konu tartışıldı. Ortada ne köklü bir reform önerisi var, ne de ezber bozan bir siyasal çıkış. Üstüne üstlük laik kesimden, "Laik dedik adam siyasal İslamcı çıktı" gibi sert tepkilerle, AK Parti camiasından da "vefasızlık" ithamlarıyla karşı karşıya kaldı.
Acaba o kongrede 1960'lı yılların sonunda başörtüsü nedeniyle üniversitelerde ilk sorun yaşayan halası Hatice Babacan'dan da söz edip ağlasaydı çok daha mı etkili olurdu?
Onu bilemem ama zamanlaması kötü 28 Şubat gözyaşlarının, bırakın memlekete, Deva Partisi'ne bile "deva" olmayacağı çok açık.