Yeni ABD Başkanı Biden ve ekibinin nasıl bir siyaset izleyeceği, AB, Rusya ve Çin'le ilişkileri nasıl yürüteceği merak ediliyor ama onlar kadar merak edilen bir dış politika ekseni daha var; Türkiye-ABD ilişkileri.
Artık Türkiye soğuk savaş döneminde NATO'nun sadece ileri karakol olan bir ülkesi değil, bölgeyi hatta küresel sistemi etkileyen siyaset üreten ve sahada pozisyon alan kilit bir ülke. Bu yüzden de hem seçim döneminde hem de yeni hükümetinin belirlendiği bugünlerde ABD siyasetin gündeminde.
Bu ilişkinin nasıl seyredeceği Biden'ın "Darbeyle değil muhalefete destek vererek seçimle devirmek istediği" Başkan Erdoğan'la kuracağı ilişkiye bağlı.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Bu ilişkinin kilit ismi de hiç kuşkusuz yeni ABD Dışişleri Bakanı olacağı beklenen Antony Blinken. Blinken bunun işaretini şu sözlerle dile getiriyor:
"Şunu söyleyebilirim ki, Biden'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile geçmişe dayanan bir ilişkisi var. Birbirlerini tanıyorlar. Biden'ın, birlikte ele almanın yollarını bulmamız gereken bir dizi sorunda Türk mevkidaşıyla yoğun görüşmeye gireceğini sanıyorum."
Blinken umutlu konuşuyor ve bu olumlu bir mesaj. Ancak ortada ABD ile Türkiye arasında birçok sorunlu alan olduğu da bir gerçek.
Bu alanları Biden gibi Blinken de iyi biliyor. Bakan olacağı konuşulunca biraz geçmişe gittim. Onun adını ilke kez 2013 yılında o dönem AB Bakanı olan şimdiki Prag Büyükelçisi Egemen Bağış'la Washington'a gittiğimde duydum. Bağış, ABD Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Michael Froman'la görüştüğünde, onun adı da geçmiş hatta ismi üzerinde konuşmuştuk.
Çünkü Blinken, 1999'da İstanbul'u da sarsan Gölcük depremi sonrası Türkiye'ye gelen ABD Başkanı Bill Clinton'ın ekibindeydi. Clinton'ın konuşmalarını o yazmış, Bağış da çevirmişti. Hatta o gezide Clinton'ın TBMM kürsüsünde söylediği şu sözler çok şaşırtmıştı:
"20. Yüzyıl'ı Osmanlı'nın yıkılışı belirledi. 21. Yüzyıl'ı da Türkiye'nin yükselişi belirleyecek. Avrasya satranç tahtasında Türkiye, çok önemli bir aktör olacak."
Onu ikinci kez 15 Temmuz darbesinden sonra Ankara'da gördük. ABD aslında destek verdiği darbe ayıbını, biraz olsun örtmek için Biden ve Blinken'ı geç de olsa Ankara'ya göndermişti.
Blinken, 15 Temmuz darbesiyle ilgili şöyle diyordu:
"Dünya genelindeki insanların bu saldırının Türkiye'deki demokrasinin kalbine bir hançer olduğunu bilmesi gerekiyor."
En son 9 Temmuz 2020'de Hudson Enstitüsü'nde kendisine yöneltilen; "Türkiye ile ilişkiler sizce nereye gidiyor ve Biden yönetimi bu alanda ne arayacaktır" sorusuna şu cevabı veriyordu:
"Türkiye angajmanları, coğrafi konumu ve çıkarları açısından bir NATO müttefiki. Hayati derecede önemli bir ülke ve öyle ya da böyle, herhangi bir mesele, ihtilaf veya girişimde genellikle temel bir şekilde önemli oluyor."
Bütün bunları söyleyen ve İsrail'e yakınlığıyla bilenen Blinken, Türkiye'nin Kıbrıs ve S-400 siyasetine karşı çıkıyor, F-35'ten, ambargodan, FETÖ'den hiç söz etmiyor ve YPG'yi ABD'nin silahlandırmaya devam etmesi gerektiğini söylüyor.
Burada ciddi bir paradoks var. Hem "21 Yüzyıl'ı da Türkiye'nin yükselişi belirleyecek" ve Türkiye'nin "hayati derecede önemli bir ülke" olduğu söylenecek hem de Türkiye'nin önünü kesmek için her türlü engel çıkartılacak?
Türkiye'nin gücünü doğru analiz eden Blinken, bu paradoksu ortadan kaldırıp ilişkileri rayına mı oturtur yoksa daha mı derinleştirir önümüzdeki süreçte göreceğiz.