ABD seçimleri, Türkiye'de neredeyse ABD'lilerden daha fazla heyecan ve beklentiyle izlendi. Bunun birçok nedeni olabilir ama herhalde en önemlisi seçilecek başkanların Türkiye iç siyasetine bakışları arasındaki farktı.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Bu yüzden ABD seçimleri neredeyse bir iç seçim gibi izlendi. Bunu da Biden'ın kazanmasından sonra daha net gördük. Sadece FETÖ veya PKK değil, CHP'den İYİ Parti'ye, küreselci muhafazakar Deva ve Gelecek Partisi'nden sol liberal aydınlara kadar bütün "muhalif" çevreler sevinç çığlıkları attı.
Meğer Biden'dan medet uman sadece CHP ve YPG değilmiş.
Üstüne üstlük Biden'ın Türkiye iç siyasetine müdahale eden şu sözleri ortada dururken:
"Başkan seçilirsem Erdoğan'ı darbeyle değil seçimle devireceğim, muhalefete destek vereceğim."
Doğrusu hiçbiri de ABD'ye "umut" bağladığını saklamıyor.
Önceki akşam bir televizyon kanalında geçmişte televizyonlardan inmeyen sol liberal denilen aydınlardan birkaçını yeniden ekranda görünce zaplamadan bir süre dinledim.
Onlar da farklı değildi. Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav'ı bir tarafa bırakırsak, Prof. Dr Halil Berktay, Prof. Dr. Serap Yazıcı (aynı zamanda Gelecek Partisi genel başkan yardımcısı), eski CHP Milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak ve Prof. Dr. Ali Çarkoğlu'nun Biden'dan beklentileri büyük oranda aynıydı.
Onlara göre, demokrasi ve hukuk rotasından çıkan, dış politikada uçlara savrulan bir Türkiye ve kuralsızlıkların hakim olduğu bir dünya vardı ve bu dünyaya ancak "Aslan Demokrat Biden" çekidüzen verebilirdi.
Bana göre tartışmadan çıkan özet buydu. Tabii yer yer başka önemli siyasi tespitler de yapıldı. Örneğin Halil Berktay'ın Başkan Erdoğan'ın son reform çıkışının rastgele değil bir arka planı olduğunu hatta "Türkiye İttifakı" çıkışıyla bağlantılı bulunduğunu söylemesi gibi..
Ama aynı Prof. Berktay'ı dinlediğimde şoke olduğum tespitleri de vardı. Biden değerlendirmesi yaptığı son bölümde şöyle diyordu:
"Şu çok açık; görece daha kurallı bir dünya düzenine geri dönüş olacak. Kuralsızlıktansa, güç boşluğundansa kurallılık iyidir. Bunun Türkiye açısından daha iyi olacağını düşünüyorum.
Bunun ötesinde Biden ne yapabilir? Mesele şu; Amerikalı dünya, Trump'çılığı çok aşan meselelerle ilgili. Çağımızda insanlığın karşı karşıya olduğu çevre, göç, ırkçılık ve benzeri sorunlar karşısında çağdaş kapitalizm maalesef çok miyop kalıyor. (Göç meselesinde Biden'ın yardımcısı olduğu Obama ABD'si ne yaptı ki)
Dünyanın aslında 1930'lar Amerika'sı Roosevelt'i andıran "new deal" (Roosevelt'in 1933 ve 1938 yılları arasında ABD'de yürürlüğe koyduğu ekonomi ağırlıklı program) veya Marshall Planı'nın benzerine ihtiyacı var. Çok daha büyük ölçüde insanlığın üstündeki sorunları aşabilmek için Batı hükümetleri, şirketler, işadamları, kamuoyu önderleri ve medya böyle yeni bir toplum sözleşmesi oluşturabilecekler mi bilmiyorum. Ama insanlığın geleceğini buna bağlıyorum."
Bunları dinleyince, şunu düşündüm; geçmişte İsmet Paşa'dan Menderes'e, Süleyman Demirel'den Turgut Özal'a birçok siyasi lideri boşuna gizli veya açık "Amerikancı" diye suçlamışız.
Baksanıza, artık açık açık, başıboş dünyaya ABD'nin kural koyması, hatta 1945 sonrası devreye sokulan Marshall Planı'na dönülmesi isteniyor. Geri kalmışlıkla, darbeler ve kaos planlarıyla ya da vekalet savaşlarıyla ABD'nin ne ilişkisi olabilir?
Herhalde bu görüşün siyasi önderliğini de yine 1945'lerdeki gibi CHP çekecek. Kılıçdaroğlu boşuna Biden'ı ilk kutlayan olmadı.