HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik'in seçim çalışmaları sırasında bir kadına tecavüz etmesinin ortaya çıkması, PKK-HDP hattı açısından hiç de şaşırtıcı değil. Bu tür davranışlarla da ilk kez de karşılaşılmıyor. Hatırlarsanız terörün en yoğun yaşandığı günlerde, Bodrum'da bir Bengi Yıldız olayı patlamış, partisi de yine olayın üstünü örtmeye çalışmıştı.
Aslında bütün bunlar, HDP çevresinde zaman zaman ortaya çıkan tecavüz, dayak ve aldatma olayları, buzdağının sadece görünen yüzü. Asıl vahşet, legal siyasete de yön veren PKK'da ve tarihinde saklı.
O kirli tarihe, ikiyüzlü bir kadın siyaseti yön veriyor. Bir yandan "kadını özgürleştiriyoruz" denilerek seküler merkezlere selam gönderiliyor öte yandan kadına geleneksel baskıyı da aşan bir şiddet, tecavüz ve işkence uygulanıyor. Kimse de bunu sorgulayamıyor. Ya da bugün bazı kadın milletvekillerinin yaptığı gibi olay ya kapatılmaya çalışılıyor, ya da "komplo veya kumpas" denilerek yön değiştiriliyor.
Bu siyasetin mucidi de bizzat Öcalan ve PKK'dır. HDP sadece PKK'nın karikatürü durumunda. Bu konuda bugün HDP Eşbaşkanı olan Pervin Buldan'ın kayınbiraderi Nejdet Buldan'ın yazdığı "PKK'de kadın olmak" kitabında insanı dehşete düşüren onlarca kadının acı feryadı, isyanı anlatılıyor. Ama yine şaşırtıcı değil, o kitaba PKK çevreleri ambargo uyguladığı için okunmaz ve üzerinde de hiç konuşulmaz.
Bu konuda yazılan başka kitaplar da var. Onlardan biri de PKK'dan kaçan ve tecavüze uğrayan kadınların anlatıldığı "Özgürlüğe Kaçış" kitabı. O kitabın yazarı Dilaram isimli eski PKK'lının söyledikleri insanı dehşete düşürüyor:
"Vicdanım adına, delirdikten sonra infaz edilen yoldaşlarımın son çaresiz bakışına borcumu ödemek, Apo ve komuta kademesindeki erkeklerin tecavüzüne uğrayan, kadınlar için yazmaya başladım. Öldürülen her arkadaşımla birlikte benim ruhum da ölüyordu"
Yazdığı kadınlardan Evin'i ise şöyle anlatıyordu:
"Evin, çok güzel fakir bir köylü kızıydı. Masmaviydi gözleri. Gece yarısı nöbette PKK'lı bir komutan tecavüz etti. Akli dengesini kaybetti. Olayı herkes biliyordu. En sonunda Evin kaçtı ama kaçarken de mayına bastı ve iki bacağını kaybetti. Evin, örgüt içindeki kadının trajik öyküsüydü."
Kadınların özgürleştiği, eşbaşkanlık düzeyine getirildiği söylenen bu siyasi ekolde, ne yazık ki erkeklere kimse hesap soramıyordu:
"Tecavüz edenlerin cezalandırıldığına hiç tanık olmadım. Tecavüze uğrayan kadın hep susmak zorundaydı. Merkez komite üyelerinden biliyorum, yetkileri nedeniyle istedikleri kadınla birlikte oldular."
İşin daha vahim yanı bu tablo karşısında sadece PKK ve siyasi ayağı partiler susmuyor, Türkiye'deki bazı "çağdaş" ve solcu kesimlerle birlikte, demokrasinin beşiği AB ülkeleri de susuyordu. Hatta tam tersine PKK-HDP çizgisi "seküler" denilerek övgüye mazhar oluyordu.
Batı merkezlerinde özellikle de Türkiye'nin Suriye'ye yönelik operasyonlarından sonra bu tür övgülere daha çok tanık olduk. CNN, BBC, France 24, Wall Street Journal, Der Spiegel gibi gazeteler ve televizyonlar, kendi kamuoylarına ellerinde Kalaşnikoflu PKK ve YPG'li kadın teröristleri, "çevreci-seküler" diyerek "romantik" bir biçimde sunuyor onlara güzellemeler yapıyordu. Ama hiçbiri de dönüp o örgütlerin içinde çocuk ve kadınların nasıl bir vahşet yaşadığını sorgulamıyordu.
Bu gerçeği Tuma Çelik olayında da görüyoruz. Bu da, kadına yönelik ikiyüzlü şiddet siyasetinin bir sonucu... Batı yakasında bir şeyler değişmediği sürece de bu şiddet siyaseti değişmez.