Korona daha şimdiden hem kişisel hayatımızda, hem de ekonomiden siyasete dünya sisteminde birçok şeyi değiştirecek gibi görünüyor. Ama daha ilk günlerde yazdım, bir şeyi değiştiremeyecek; Türkiye'de muhalefeti ve o muhalefetin "muhalif" medyasını, aydınlarını. Hatta onlar değişmemeyi marifet saydıkları için de bununla övünecekler.
Yazılanları, televizyonlardaki tartışma programlarını belki yeni bir diyalog kapısı açılır umuduyla izliyorum ama böyle bir umut ne yazık ki yok. Muhalif cephenin en makulü bile soruna açıklık getirmek, topluma yardımcı olmak için değil, hükümete "çakmak" için çaba harcıyor.
Buna da bir gerekçe uydurmuşlar; "gazeteci muhalif olur" ya da "kamuoyunda merak edilen soruları iletiyoruz."
Bir kere Alper Görmüş'ün dediği gibi "gazeteci muhalif değil eleştirel olur." Kamuoyunun merak ettiği sorulara gelince, o da tam bir manipülasyon... Önce yalanları kendileri üretiyor, sosyolojilerini zehirliyorlar sonra da onların öfkelerini soru olarak ekranlara, gazete manşetlerine veya köşelerine taşıyorlar. Birbirini besleyen kirli bir kısır döngü bu...
Son birkaç gün içinde Halk TV ve Tele1 televizyonlarına çıkan Bilim Kurulu üyelerinin söylediklerini, sorulan soruları merakla izledim. Birinde Prof. Dr. Ateş Kara, diğerinde ise yine Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz vardı.
İki bilim adamı da o tür programlarda aylardır seslendirilen iddiaların, spekülasyonların "yalan" olduğunu Tıpkı Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca gibi "yalandır" demeden samimi bir üslup ve bir bilim adamı titizliğiyle anlattı. Döne döne sorulan kasıtlı sorulara, iğnelemelere karşı gösterdikleri sabırları ise görülmeye değerdi.
Özellikle şeytani zekası ve taşlaşmış önyargılarıyla birinciliği kimselere kaptırmayan Enver Aysever'in, sorduğu soruları "kamuoyuna" mal ederek "cinlik" yapması, tekrar tekrar aynı soruları sorması Prof. Yavuz'un bile tahammül sınırlarını zorladı.
Uzun uzun bir konuyu anlatıp sonra da kibarca "Ben yanılıyor muyum?" sorusuna Prof. Yavuz'un "Evet, yanılıyorsunuz" demesi bile işe yaramadı ki başta sorduğu o soruları tekrarladı:
"Rakamlar doğru mu yoksa gizleniyor mu? Aldığınız kararlara hükümet müdahale ediyor mu? Aldığınız kararlar siyasi iktidar engeline takılmadan alınıyor mu? Zaman zaman istifa edecek üyeler olduğu söyleniyor."
Prof. Yavuz bu tekrar sorulara bile sabırla cevap verdi:
"Açıklanan rakamlara güveniyorum, şeffaf rakamlar olduğuna inanıyorum. Siz programın başında da aynı soruyu sordunuz yine aynı cevabı veriyorum. Şu anda ben Bilim Kurulu üyesi olarak taşın altına elimi koydum. Bu sadece Sağlık Kurulu'nun yapacağı bir iş değil, bu bir doğal felaket ve herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Bu işi başaracaksak hep birlikte başaracağız. Bunun gerçekten anlaşılması gerekiyor. Bu bütün ülkenin sorunudur. Benim taşın altından elimi çekme lüksüm yok maalesef... Anlatabiliyor muyum?"
Anladıklarını pek sanmıyorum çünkü hâlâ bilim adamlarının verdiği cevaplara rağmen birileri taşın altına elini koyacağına tam tersi sürekli taş atıyor.