Günlerdir "FETÖ'nün siyasi ayağı" tartışılıyor. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ AK Parti'yi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Başkan Erdoğan'ı hedef gösterse de gerçeğin böyle olmadığını onlar da biliyor.
Bu tartışma derinleştikçe geçmişte kimin ne yaptığı, kaset kumpaslarıyla kimlerin görev aldığı netleşiyor. Ama daha önemlisi sadece son dönemde değil, daha 90'lı yıllardan itibaren FETÖ'nün hedefindeki siyasi liderin Başkan Erdoğan olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Bu gerçeği ilk kez 7 Şubat MİT Operasyonu'nda gördük ama çok daha öncesi de var. Başkan Erdoğan'ın daha belediye başkanlığı döneminden itibaren o günkü tanımıyla cemaate daha doğrusu Fetullah Gülen'e karşı mesafeli durduğunu bizzat Gülen'in kendisi anlatıyor:
"Asansörle aşağıya giderken 'evvela bunların hakkından gelmek lazım' diyor. Adımı bir kez andığını hatırlamıyorum..."
Peki, asansördeki konuğunu bile dinleyen Gülen, kavganın açığa çıktığı 2012 yılına kadar Başkan Erdoğan için ne düşündü? Bırakın ABD'nin Erdoğan'ı devirmek istemesini, İsrail'in düşmanlaştırmasını, kin tutmasıyla bilinen Gülen'in o sözleri unutması mümkün değil. Belki de bu yüzden 2007 seçimlerinden sonra yargısal bir sorun olmamasına rağmen FETÖ elebaşı Türkiye'ye dönmek istemedi.
O günlerde bile asıl derdinin Erdoğan olduğu, onu iktidardan etmek için darbe planları yaptığı ne yazık ki geç fark edildi. Hatta AK Parti'ye alternatif olsun diye daha 2010 yılında CHP'ye kaset kumpası kurduğu Baykal dahi görmedi. O gün atılan adımın bugünlerde ne işe yaradığını hep birlikte görüyoruz.
Aslında bütün bunlar, onun ABD'deki kefili Graham Fuller biraz dikkatle izlenseydi çok daha önceden fark edilirdi. O tarihte kaos ortamı yaratıp, darbecilerle yüzleşiyoruz diye Ergenekon sürecini başlatan başta Başbakan Erdoğan olmak üzere herkesin desteğini alan bu yapı, aynı zamanda Erdoğan'ın çevresini kuşatıyor ve "son darbe"ye hazırlanıyordu.
Şeytanın bile aklına gelmeyen işleri planladığını artık Kılıçdaroğlu dışında herkes kabul ediyor. Bugün geriye dönülüp bakıldığında, o tarihlerde bile asıl amacın Başkan Erdoğan ve AK Parti iktidarı olduğu çok açık. Çünkü ABD ve İsrail'in bölgesel çıkarlarıyla Türkiye'nin çıkarlarının artık uyuşmadığı, Erdoğan'ın da onların politikalarına "boyun eğmediği" biliniyordu.
O günlerde basında sık sık Ergenekon'un bir numarası aranıyordu. Bazen Bedrettin Dalan ismi bazen de eski bir komutandan söz ediliyor ama somut bir isim söylenmiyordu. Oysa başbakan ve genelkurmay başkanı dahil herkesi dinleyen bir örgütün bunu bilmemesi mümkün değildi. Bu tam bir algı operasyonuydu. Asıl hedefin ne olduğunu ise içeride ve dışarıda FETÖ'yle amansız mücadele eden Uluslararası Kafkas Vakfı Başkanı Hayati Küçük anlattı. Küçük'e göre, cemaatin o tarihteki bir numarası Başbakan Erdoğan'dı ve bunu da tepe yöneticilerinin birçoğu biliyordu:
"O günlerde ABD'nin New Jersey kentinde bulunan bir dernek vardı. Bu dernek dünyanın 150'yi aşkın ülkesinden gelen özel istihbaratların toplandığı bir merkezdi ve CIA irtibatlıydı. Orada bu konunun konuşulduğunu sürekli duyuyordum."
Bunu bilen FETÖ'nün tepe yöneticilerinin önemli bir kesimi 15 Temmuz darbe girişimine imza attı ve şu an cezaevindeler. Şakirt olarak yetiştirilen Kemal Batmaz, Mehmet Dişli, Hakan Evrim ve cemaatin hafızası Ali Ünal bu isimlerden bir kaçı... Onların darbe sonrasında kimin cumhurbaşkanı ve başbakan veya bakan olacağını bilmemeleri mümkün mü?
Konuşsalar siyasette yaşanacak depremi bir düşünün.