Türkiye'deki iç siyasi mücadelelerin sertleşmesiyle dünyada olup biten altüst oluşlar arasında yakın ve derin bir ilişki var. Özellikle de bölgemizde olanlarla...
Önceki gün de yazdım, bölgede ABD patentli İsrail merkezli yeni bir "seküler" siyasi hat oluşuyor.
Bu hattın bir ayağında Suudi merkezli BAE ve Mısır gibi ABD'nin teslim aldığı İslam ülkeleri var, diğer ayağında ise Kürtler üzerinden hedefe konulan Türkiye, İran, Irak ve Suriye var.
Bütün bu ülkeler görünürde İsrail, arka planda yeni küresel emperyalizmin tehdidi altında. Kullanılan aparatlar da çok açık; bu ülkeleri dizyan etmek için ya "İslamcı terör" kullanılıyor ya da Kürt sorunu bahane ediliyor. "İslamcı Terör"ü bahane ederek Afganistan'dan Irak'a bazı ülkelerin nasıl kan gölüne çevrildiğini gördük.
Şimdi sıra Kürtler üzerinden yeni oyunu devreye sokmaya geldi. Irak ve Suriye bu açıdan bir laboratuvar gibi kullanıldı.
DEAŞ'ın devreye sokulması, Irak'ta bağımsızlık referandumu denemesi sadece bir başlangıçtı. O süreçte ilginçtir uzun yıllardır seslendirilen Siyonistlerin "Vaat edilmiş topraklar" tezi de gündemdeydi ve komplo denilerek üzerinde durulmadı.
Ancak, ABD'nin, Kudüs'ü başkent, Golan Tepeleri de İsrail'in ilan etmesi ve ona paralel Suriye'de PKK-PYD hattını silahlandırarak Fırat'ın doğusunda güçlendirmesi yeni soru işaretlerini arttırdı.
Acaba bütün bunlar "vaat edilmiş topraklar"a giden yolu açan adımlar mıydı? Birçok insan bu yaklaşımı komplo diye nitelendirirken HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli'nin son açıklaması en makul insanı bile dehşete düşürdü.
"Bugün Türkiye'nin en bereketli toprakları burası. Buralar vadedilmiş topraklar. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. Geldiler bu toprakları da kuruttular." Temelli, önemli bir bölümü Türkiye'de olan Mezopotamya'nın bereketli topraklarını kastediyordu. Ama şu tespit inanılmazdı;
"Geldiler bu toprakları da kuruttular..." Bu mandacılığın yeni versiyonundan başka bir şey değil. Aslında geçmişin mandacıları bile bu kadar gönüllü değildi. Vaat edilmiş topraklar meselesinin teolojik boyutu tartışmalı ve farklı yorumlansa da tezin asıl sahipleri, "Irkçılığı din haline getiren Siyonistler" ne istediğini biliyor;
Mezopotamya'yı ele geçirip, işgal etmek.
Bugüne kadar Türkiye'de sağcı, solcu veya liberal hiçbir siyasi aktör Siyonistlere böylesine açık çağrıyla işgalciliği makulleştiren bir çağrı yapmadı. Siyonist Netanyahu bile bu kadar pervasızlaşmadı.
Doğal olarak AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş, Twitter hesabından bu açıklamaya sert tepki gösterdi:
"Maskeler düşüyor. Gerçek yüzler ortaya çıkıyor. HDP Eşbaşkanı Siyonist olduğunu gizlemiyor. Sözde vaat edilmiş toprakları İsrail'e vermeyi ima ediyor." Peki, buna sadece AK Parti mi tepki verecek? CHP, İYİ Parti ne yapacak?
Saadet Partisi ne diyecek? Milli Görüş'ün en önemli siyasi argümanına meydan okuyan Temelli'yle gizli ittifak yapan SP yöneticileri bu açıklamayı nasıl içlerine sindirecek?
Şu çok net ortaya çıkıyor; içinden geçtiğimiz küresel kuşatma siyasi safları netleştiriyor.
Ama hiçbir dönemde, sömürgeci ya da emperyalistlerin iç payandası olmak, bu kadar açık ve arsız savunulmamıştı.
Temelli'nin ve HDP'nin bundan utanmadığı çok açık. Peki, onlarla işbirliği yapanlar?