Bu seçimin iki kaybeden partisi; İyi Parti ve HDP... Üstlendikleri roller arasında da pek fark yok. İkisi de ittifaktan çok, bir projenin unsurları olarak CHP'yi kazandırırken kendileri kaybetti.
Özellikle HDP'yle ilgili gelişme Türkiye'nin gelecek siyasi yolculuğu açısından önemli bir kırılma noktası oldu. HDP, büyükşehirlerde CHP'ye verdiği destekle payanda görevi yaparak etkili olsa da, Kürtlerin yaşadığı şehirlerde tarihi bir yenilgiyle karşı karşıya kaldı. Kürt halkı, onların Batı'da bir projenin aparatı olmalarının bedelini, Doğu ve Güneydoğu'da simgesel il ve ilçe merkezlerini kaybettirerek ödetti.
Siyaset mühendisliği bir anlamda Ağrı'ya, Şırnak'a, Eruh'a ve Şemdinli'ye gömüldü.
Bu aslında 31 Mart seçiminin en anlamlı sonucuydu. Halk, AK Parti'yi Türkiye genelinde birinci parti yaparak, Doğu ve Güneydoğu'da ise AK Parti'yi tercih ederek yeni bir sayfa açtı.
Halk, şiddeti meşrulaştıran HDP'ye, bu ilişkiye destek veren CHP ve sola, terörü bir siyasi mücadele aracı olarak kullanmaktan vazgeçmeyen PKK'ya oylarıyla meydan okudu. Bu aynı zamanda onlara her türlü desteği veren küresel güç odaklarına da bir mesajdı.
Bu da sadece bir seçim tercihi değil, ortak yaşamın tercihiydi. AK Parti'nin Doğu ve Güneydoğu'daki başarısı, Türkiye için yeni bir dönem başlangıcı. Bölgede CHP'nin başını çektiği Millet İttifakı neredeyse yok hükmünde. AK Parti ve HDP var. Bu iki parti arasındaki ilişki de 7 Haziran'dan sonra HDP'nin çukur siyasetiyle tersine dönmüş, son seçimde AK Parti oyunu toplamda 8 puan arttırmıştı.
AK Parti'nin, bölgede yakaladığı bu ivmeyi sürdürmesi Türkiye'nin o çok tartışılan "beka" meselesinin güvencesi durumunda.
Gördüğünüz gibi bu tabloda Batı'daki büyükşehirleri kazanan CHP'den eser yok.
Aynı şekilde İP ve SP de yok.
Bu da CHP ve HDP siyasetinin değişmek zorunda olduğunu gösteriyor. Ölçü belli; terörü makulleştirmemek ve küresel güç merkezlerine göre hareket etmemek.
Kısaca 31 Mart seçim sonuçları bütün partileri farklı biçimlerde da olsa etkileyecek.
Siyaset parametreleri ve partiler arası ilişkiler yeniden şekillenecek. Buna uyum sağlayan ve kendisini yenileyen partiler ayakta kalacak, yenilemeyenler ayakta kalsalar bile etkili olamayacak.
Bu tablo, AK Parti'nin büyükşehirlerdeki aday seçiminden, çalışma yöntemine, parti kadrolarındaki ruh halinden yeni şehir sosyolojisiyle kurulan ilişkiye kadar birçok şeyi masaya yatırıp sorgulaması gerektiğini gösteriyor. CHP'de ise çok daha fazla şey sorgulanacak. İki partili bir yapıya doğru giderken, CHP alternatif parti olmasına rağmen, buna uygun bir siyaset üretmediği için işi siyaset mühendisliğiyle götürmeye çalışıyor ama bunun yetmediğini de görülüyor.
Yeni dönemde nasıl bir rota izleyeceği, büyük olasılıkla HDP ve İP'le şehirlerde kuracağı ilişkiye, küresel gelişmelere ve İstanbul seçim sonuçlarına bağlı. Ekrem İmamoğlu'nun hızlı yükselişi CHP'de sürpriz gelişmeleri beraberinde getirebilir.
Bu seçimden başarısız çıkan ve seçim sonrası önemli isimlerinden Ümit Özdağ'ın istifasıyla sarsılan İyi Parti'nin geleceği ise belirsiz. Birdenbire yok olmaz ama devletten aldığı yardım bile son iki seçimde oynadığı rolü sürdürmeye yetmez.
31 Mart'ta çok sayıda belediye başkanlığı kazanan MHP'nin durumu diğerlerinden daha iyi. Bulunduğu milliyetçi alanı başka bir partinin doldurma ihtimali de olmadığı için rahat.
İçi en fazla karışacak parti ise HDP...
Onu da bir başka yazıda ele alalım.