Rıza Zarrab olayına neresinden bakarsanız bakın sıradan bir olay olmadığı ve ince bir hesaba dayandığı çok açık. Ancak Türkiye'yle ilişkili değil, Yani soruşturma dosyasında Türkiye'ye ilişkin bir suçlama ya da iddia yok.
Peki, nasıl oldu da kısa sürede bu soruşturmanın Türkiye'yle ilişkili olduğuna dair kamuoyunda ve medyada güçlü bir kanaat oluşturuldu? Her olaya, Erdoğan düşmanlığı üzerinden bakan cenahın sevinç çığlıkları atması ve Türkiye ile bağ kurması anlaşılabilir ama Erdoğan'ın yanında yer alanların da aynı yerden bakması pek anlaşılır gibi değil. Çünkü bölgede farklı gelişmeler var.
Ankara'dan Brüksel'e uzanan hatta bombalar patlarken, aynı zaman diliminde Rusya Suriye'den çekiliyor ve Musul'un DAEŞ'ten geri alınması için operasyon düğmesine basılıyor. Bu iki gelişmeye, AB ile Türkiye'nin mülteciler konusundaki anlaşması da eklenince durum Türkiye'nin aleyhine değil, lehine gelişiyor. Ayrıca PKK-PYD hattında da sürpriz geri çekilmeler şaşırtıcı olmayacak. Şu denebilir; bölgede etkili devletlerin eski pozisyonunu koruyacağı, ABD'nin "oyun kurucu" olduğu yeni bir denge dönemi kuruluyor.
Tam bu noktada ABD'nin Türkiye'yi Zarrab üzerinden sıkıştırma gibi "ucuz" bir yöntemi devreye sokması akla uygun gelmiyor.
ABD'nin buna ihtiyacı yok ama ABD içinde buna ihtiyacı olan bazı güçler var. Örneğin Paralel Yapı, bundan daha avantajlı ve kolay bir sıkıştırma yöntemi bulamaz.
ABD'de savcılar seçimle geldiği için bu tür "paralel" yapıların sivil toplum adına bağ kurmaları hiç de zor değil. Zarrab'ın tutuklanmasının Türkiye iç siyasetiyle ilişkili gösterilmesinin asıl nedeni de bu. Çünkü herkes gördü, savcılık dosyasındaki iddialara göre Zarrab'ın tutuklanması daha çok İran'la ilişkili.
Yani dünya siyasetinin içine çekilen İran'ı, yeni yerinde tutmak için ABD'nin iki yeni siyaset tarzını devreye soktuğu söyleniyor.
İlki bölgede çok güçlenen İran'ı biraz dizginlenmekle ilgili... İkincisi ise Ruhani ile Ahmedinecad'ın temsil ettiği güçler arasındaki derin iktidar savaşını bitirmek.
Söylenen şu: Bu mücadelede Ruhani'nin güçlü çıkması gerekiyor. İşte Zarrab'ın bu noktada çok şey bildiği ve işe yarayacağı söyleniyor. Davanın nasıl seyredeceğini zaman içinde göreceğiz ama Türkiye'yi bu dosyaya monte etmek için Paralel Yapı'nın ABD'deki bütün olanaklarını kullanacağı çok açık.
Çünkü Türkiye'de kurdukları her kumpasın tek tek bozulması Paralel Yapı'yı çılgına çevirmiş durumda. Paralel Yapı, içerideki yenilgisini dışarıdaki gücüyle örtmek istiyor. Asıl tehlike burada.
Zarrab niye gitti?
Zarrab'ın Türkiye'den gidişi ve ABD'de tutuklanışı ister istemez ABD ile kişiler üzerinden kurulan yakın tarihimizi hatırlatıyor. İki ülke arasında henüz tamamlanmamış "özel bir tarih" var. Nasıl tamamlanacağı da belli değil. Çünkü o tarihin aktörleri hâlâ yaşıyor.
Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen'den söz ediyorum. 1999'da biri Türkiye'ye teslim edilirken, öteki Pensilvanya'ya götürülüyordu. Tesadüf olmadığı kesin. Ne hedeflendiği şimdi daha iyi görülüyor ama o günlerde kimse bilinmiyordu. Hatta dönemin başbakanı rahmetli Bülent Ecevit o kadar şaşırmıştı ki bilmediğini açık açık söylüyordu: "ABD'nin durup dururken Apo'yu bize neden verdiğini bilmiyorum." Rahmetli Ömer Lütfi Mete ve Mahir Kaynak birlikte yazdıkları "Derin Devlet" kitabında bu durumu "Türkiye'nin korkunç bir kazık yemesi olarak" değerlendiriyorlardı. Gülen için de aynı şey söylenebilir. Yani geçmişte devlet ikisini de bilmiyordu. Ama şimdi Zarrab'ı bildiği söyleniyor. Bekleyip göreceğiz.