Ankara'da YPG'nin gerçekleştirdiği ortaya çıkan kanlı terör saldırısının ne anlama geldiğini anlamak için ona açık destek veren ABD'nin Ortadoğu'da ne yaptığına bakmak gerekiyor.
ABD, "bölgeden çekiliyorum" demesine rağmen bütün varlığıyla orada ve en büyük oyun kurucu. Bir anlamda küresel dünyayı Ortadoğu üzerinden yeniden şekillendiriyor. Soğuk savaşın yerini Irak müdahalesiyle ortaya çıkan "vekalet savaşları" aldı.
Temeli soğuk savaş döneminde atılan, 90'larda "savaş İslam coğrafyasında sürmeli" denilerek teorik altyapısı oluşturulan bir konsept bu.
Türkiye içindeki ABD eksenli "paralel" yapıların oluşumu da bu geçmişe dayanıyor. Kaba hatlarıyla yapılmak istenen, Balkanlar'daki gibi daha çok parçalanmış bir Ortadoğu ve İslam coğrafyası.
Bu "siyasetsiz ABD"nin yeni siyasetiydi. Rusya-İran ekseninin devreye girmesi de ABD'nin bu "siyasetsiz siyaset" hesabının bir parçasıydı. O hesapla Rusya ve İran tezgâha mı düşürülecek, yoksa yeni bir "denge" politikası mı izlenecek onu da önümüzdeki zamanlarda göreceğiz.
Bu noktada ister istemez akla takılan sorular var: ABD, önemli stratejik ortağı Türkiye'yle ilişkilerini neden riske soktu? Ve bu kadar küresel aktörün devrede olduğu bir oyun kurulurken, nasıl oldu da ABD, Türkiye'ye rağmen Esat'ın kucağında büyüyen PYD gibi bir örgüte açık destek verdi?
Gerekçe olarak DAEŞ'in öne sürülmesi hiç inandırıcı değil. DAEŞ bir aparat. İşin içinde başka bir hesap var. Bu da, Kürt hareketlerinin solla ve silahla buluşturulmasına kadar gerilere giden bir strateji.
Bir parantez açıp, 90'lardaki askeri komutanların öldürülmesini hatırlatmakta yarar var.
Orgeneral Eşref Bitlis'le birlikte aralarında Bahtiyar Aydın'ın da bulunduğu 4 jandarma bölge komutanını kim ve niçin öldürdü? Ve bu neden hiç sorgulanmadı?
Neyin hedeflendiği şimdi çok daha net ortaya çıkıyor. 100 yıl önce İngilizler nasıl bölgede çok sayıda suni devlet kurduysa, şimdi de ABD bölgeyi biraz daha parçalayıp bölerek kaosla yönetmek istiyor.
Sürekli birbiriyle çatışan ülkeler ve halklar istiyor.
Derdi, Kürtleri meşrulaştırıp, nefes almalarını sağlamak değil, tam tersine yeni Filistin olmalarının önünü açmaktır. PYD, bunun için bir araç olarak kullanılıyor. Aksi olsaydı, Türkiye'nin çözüm süreciyle hedeflediği Türk- Kürt ittifakına destek olurdu.
Olmak istemedi çünkü bu ittifakın Türkiye'yi dünyada etkili bir ülke yapacağını biliyor. Şimdi cevap vermemiz gereken soru şu: Türkiye bu oyunu bozabilir mi?
Aslında rahmetli Özal dahil birçok siyasetçi bu oyunu bozmak için uğraştı ama başaramadı.
AK Parti döneminde Başbakan Erdoğan'ın 2005'ten sonra yürüttüğü siyasetin devreye girmesi de bu oyunu bozmak içindi. Görüşme ve çözüm süreçleriyle önemli adımlar atıldı. Ve o adımlar sayesinde Türkiye içinde bu tezgâhın tutmayacağı anlaşıldı. Bu yüzden rota dışarıya çevrildi. DAEŞ'li B Planı devreye sokuldu ve Kobani'yle dış kuşatma başlatıldı.
Peki, Kürtler adına siyaset yapan aktörler bu oyunu görmüyor mu? Öcalan yıllar önce bu oyunu ayrıntılarıyla gördü ve yazdı.
Ancak ilginçtir, yıllar önce Öcalan'ın dile getirdiği "böl- parçala- yönet" politikası, bugün bizzat onun örgütü sayesinde hayata geçirilmek isteniyor.
Başarmalarının önündeki en büyük engel ise çözüm süreçleri, demokratikleşme ve insani duruşuyla bölge halklarının gönlünü kazanan Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Şimdi bu engeli aşmak için dışarıdan Rusyaİran-
Esat- PKK- PYD hattıyla yeni oyun devrede.
Onların oyun kurma güçleri olabilir ama bu bölgede hayata geçirmeleri hiç kolay olmayacak.