AK Parti - cemaat kavgasının nasıl biteceği kadar önümüzdeki yerel seçimlere nasıl yansıyacağı da merak ediliyor.
Belki kavganın sonucunu da bu seçim belirleyecek.
Şu sıralarda siyaset kulislerinde herkes şu sorunun cevabını arıyor: "Başbakan Erdoğan seçime kısa süre kala neden dershane gibi kritik bir meseleyi gündeme getirip cemaati karşısına aldı? Bu riske neden girdi?"
Hükümet bunun eğitim reformunun bir parçası olduğunu söylüyor. Cemaat ise öyle algılamadığını hükümetin savaş açtığını belirtip, karşılık veriyor.
Bu durum, aslında bir sonuç... Meselenin buraya geleceği Oslo'dan, 7 Şubat'taki MİT darbesine, İlker Başbuğ tutuklanmasından çözüm sürecine karşı takınılan tavırdan belliydi. Gezi kalkışmasına yaklaşım da, otoriterleşme üzerinden yürütülen algı yaratma da bunu gösteriyordu.
Bu tavırların her biri siyasiydi ve cemaat adeta bir siyasi aktör gibi iktidara karşı güç savaşına girmişti. Özellikle 7 Şubat darbesi siyasete bir meydan okumaydı.
Başbakan Erdoğan'ın dershane kararlılığı cemaate açık bir mesajdı: "Ya siyaset yap ya cemaat ol..."
Bir AK Partili durumu şöyle özetliyor: "Devleti seçimle gelen güçler yönetir. Devlette paralel yapılar olmaz. Olursa tıpkı vesayet sistemi gibi dışarı atılır"
2004 yılına ait MGK belgesini bugün olup bitenleri açıklamak için yayınlanmak ve onun üzerinden Başbakan Erdoğan'ı yıpratmayı hedefleyen bir kampanya yürütmek, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi.
Hem de pozisyonlarını riske atma pahasına... Bu belgede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün imzası nasıl izah ediliyor doğrusu merak ediyorum.
Son iki üç yılda Cemaatin kendisine yakın durma ihtimali olan bütün siyasi aktörlerle bağı koptu ve yeni bir pozisyona doğru sürüklendi.
Artık cemaatin çevresinde dindar ve muhafazakar kesimden çok, eski sistemin sahipleri var. Bırakın CHP ve MHP'yi, AK Parti karşıtlığı Ulusalcılar ve Ergenekon çevresinin de sempatisini kazanıyor.
Kısaca Başbakan Erdoğan'ı seçimlerde yenemeyen muhalefet cephesinde gizli bir sevinç dalgası yaşanıyor.
İşte Başbakan Erdoğan, bu zeminde seçimlere 4 ay kala riske giriyor ve sandıkta hesaplaşmak istiyor. Cemaati de "hizmet" sınırlarına çekmenin yolunun buradan geçtiğini düşünüyor.
Oy kaybeder mi? Böyle bir ihtimal olsa da Başbakan riske girerek o oy kaybını bile göze alıyor... Önünde üç seçim olan bir siyasi aktör için cesaret isteyen bir karar. Hatırlayın benzer bir durum CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ulusalcılar arasında yaşanmış, Kılıçdaroğlu, sosyal demokrat bir CHP için o riske girememişti.
Ama Başbakan Erdoğan riske giriyor. Hem de yerel seçimlerde neredeyse AK Parti karşıtlarının ortak adayı durumuna gelen Mustafa Sarıgül'ün CHP'den aday olmasını isteyerek.
Başbakan Erdoğan'ın karşısındaki cephe genişleyecek ama bu yüzleşmeyi yapmadan da Türkiye'nin 2023 vizyonunu hayata geçiremeyeceğini biliyor.
Türkiye bir kez daha sancılı bir sürece giriyor ve yeni demokrasinin doğumuna hazırlanıyor.