Geriye dönüp bakınca onun kadar gazeteci yetiştiren başka bir örnek var mı bilmiyorum. O tek başına bir gazetecilik okuluydu.
Ama Mehmet Ali Birand sadece bu değil.
İnsan, yaşam devam ederken fark etmiyor ama Birand, 1970'lerden günümüze kadar Türkiye toplumunun dünyayla buluşmasına, tarihiyle yüzleşmesine giden yolu açan bir öncüydü.
Bir solukta sayamayacağımız şu eserlere bakın... Kıbrıs çıkarmasıyla ilgili "30 Sıcak Gün"den "12 Eylül 04.00"e "Emret Komutanım"dan "Apo ve PKK Gerçeği"ne hep tabu sayılan konularla bizi ilk buluşturan oydu.
32. Gün'le küresel dünyaya açıldık.
Rahmetli Turgut Özal'ın medya versiyonuydu.
Özal, kapalı ekonominin, dar alanda paslaşan siyasetin tabularını kırarken, o da içe kapanık, tek boyutlu ve devlet eksenli haberciliği sarsarak evrensel haberciliğe geçişin öncülüğünü yaptı.
Bir gazetecinin güncel kadar, geçmişi de sorgulaması gerektiğini "öğretici" bir edayla değil, yaptıklarıyla gösterdi.
O dizi gibi seyredilen ve içimizi yakan
Demirkırat, Bir Demokrasi'nin Doğuşu belgeselini, toplumun önemli bir kesimini yeniden düşünmeye iten Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının anlatıldığı 12 Mart belgeselini bir hatırlayın.
32. Gün programı içinde hazırlanan dokunulmazlara dokunan haber paketleri de öyle... Dünya liderlerini evimize taşıması da...
Birand'ın ölümü duyulduğunda her evde gözyaşının akması boşuna değil.
O çok klasik "Bu toplum hazır değil, hatta anlamaz" yaklaşımına hiç prim vermeden en zor konuları, derin yapıyı rahatsız edecek dosyaları, popülizme kaçmadan anlatmayı başardı ve bu nedenle ona duyulan sevgi daha kalıcı oldu. Onu tehdit edenler ve andıçlayanlar ise geçici olmaya mahkûm.
Şimdi düşünüyorum da keşke onun hayatımızı bu kadar etkilediğini yaşarken söyleyebilseydim.
Çok değil bir ay önce Yıldız Teknik Üniversitesi'nde düzenlenen "Kentsel Dönüşüm Paneli"ne birlikte katılmıştık.
Onca yoğunluğuna rağmen bu paneli önemsemiş ve katılmıştı. Panel öncesi yan yana otururken biraz sohbet ettik.
Hastalığından söz etmeden hatırını sormaya çalışırken o sıcak gülümsemesiyle, "Mahmut merak etme çok iyiyim..." dedi ve ekledi:
"Ben bu hükümetin kentsel dönüşüm uygulamalarını çok önemsiyorum.
Yıllardır beklediğimiz yasayı çıkardılar. Buna destek vermek gerekiyor. İstanbul'a bir şey olursa felaketimiz olur."
Heyecanlı, sıcak ve içten yaklaşımıyla çok güzel bir panel yönetmişti.
Gazetecilik öğrencisi olduğum dönemlerde izlemeye başladığım Birand'ı, bir meslek büyüğü, bir ağabey olarak çok sevdim. O da bana sevdiğini hep hissettirdi.
Başarıyı takdir etmesini bilen duayen bir gazeteciydi.
Hiçbir zaman "yukarıdan bakan" bir gazeteci olmadı. Muhabir ruhunu hep taşıdı. Nereye gitseniz o hep hayatın içindeydi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le Kahire'ye gittiğimizde, herkes "boş vakit" denilen zamanı gezerek geçirirken o bir muhabir ruhuyla haber peşinde koşuyordu. Otelin lobisinde karşılaştığımda yapacağı röportajın heyecanı görülmeye değerdi.
Böyle bir gazeteciyi insan kıskanmaz mı? Ama Birand'ı kıskanmak kimsenin aklına gelmezdi.
O doğuştan gazeteciydi. Başarısının sırrı buydu... Mekânı cennet olsun.