Silahların devreden çıkartılması sürecinin kritik noktalarından birini geride bıraktık. Paris suikastı sonrası cenazelerde beklenen provokasyonun boşa çıkartılması, halkın sağduyulu yaklaşımı barış özleminin bir işareti.
Bu zeminin daha da güçlenmesi iktidarı ve muhalefetiyle siyasetin tavrına bağlı. Bu noktada ana muhalefet partisi CHP'nin sürece ilişkin yaklaşımı önem kazanıyor.
CHP'nin hükümete kredi açan yaklaşımı eleştirilse de geçmişle kıyaslandığında bir adım ileride. Ama bu yetmiyor, kamuoyu CHP'den daha fazlasını bekliyor.
Peki, bu mümkün mü?
Önceki akşam, iki saati aşkın bir süre CHP sözcüsü Samsun Milletvekili Haluk Koç'la sohbet ettik. Koç, Baykal'ın tek adam olduğu dönemde genel başkanlığa aday olmuş, parti içi demokrasi ve sosyal demokrat fikirleriyle dikkat çekmiş, son dönemin ilginç siyasi aktörlerinden biri. Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığa gelişiyle yeniden parti yönetiminde aktif görev aldı.
O dönemde çok merak edilen CHP'nin Kürt Raporu'nu hazırlayacak heyete de başkanlık etti. Yeni İmralı sürecinin eşiğindeyken, CHP'nin şifrelerini iyi bilen Koç'la, partinin sürece nasıl baktığını konuştuk.
Uzun sohbeti biraz kısaltarak yayınlıyorum.
CHP, PKK'nın silah bırakması meselesine nasıl bakıyor?
- Oslo sürecinde de söyledik, silahın bıraktırılması, barışın gelmesi Türkiye'de yaşayan herkes gibi bizi de mutlu eder. Bunu hep söyledik. Ama sürecin gizli kapaklı yürütülmesine karşıyız. Bugün geldiğimiz noktada kimse görüşmelere "şerefsiz, hain" diye yaklaşmıyor. Olayın bir görüşme olduğunu kabul ediyor. Başbakan artık şeffaf olmalı, cesur olmalı.
Ben CHP'nin tavrını öğrenmek istiyorum.
- Bakın ben iktidarda değilim. Niye bunu iktidar partisine sormuyorsunuz?
Sormadığımızı nereden çıkartıyorsunuz? Daha yeni sorduk, Afrika gezisinde...
- O zaman söyleyin AKP'nin çözüm önerisi var mı? Bakın demokrasilerde iş bölümü vardır. Her şey bize soruluyor ama iktidara ne yapacağı sorulmuyor. CHP, önyargılarını bir tarafa bırakmış ama uyarılarını yapan bir konumdadır. Demokratik bir süreçte bu işi madem devlet görüşüyor o zaman devletin görüşen yetkilisi muhalefete de bilgi versin.
Bir çözüm öneriniz var mı?
- Var tabii... Gelsin başbakanla konuşalım. Kan dursun, çözüm olsun. Silah bıraktırmak için bir terör örgütüyle konuşulur. Sonra siyasi sorunların konuşulacağı zemin yaratılır.
Başbakan Erdoğan, partinize bir öneri sundu. Üç kişi sizden, üç kişi bizden. Neden o öneriyi hayata geçirmediniz?
- Başbakan daha kapıdan çıkar çıkmaz bütün muhalefeti eleştirdi. Kürt sorunu bir Türkiye sorunudur. CHP'nin bu konularda tabii ki görüşleri var ama burada iktidar partisi ve başbakan fal bakarak siyaset yapacak, CHP de Başbakan'ın elini görmeden, hangi pazarlıkların içinde olduğunu bilmeden çözüm önerisi söyleyecek...
Kürt raporu neden yazılmadı? Siz de o heyetin başındaydınız...
- O zaman biz dışlandık. Şimdi yapılabilir. 1989'da ne demişiz şimdi hangi noktadayız. Bugün önümüzde duran temel sorun nedir? Türkiye'nin birlikte yaşama iradesi konusunda yeni bir çalışma yapılabilir.
Son olarak Hüseyin Aygün olayına ne diyorsunuz? Ne olacak?
- Düşüncesine saygım var, farklı düşünebilir, farklı bir siyasal çizgiden gelmiş olabilir ama duyarlılıkları dikkate almak zorunda. Beni örnek alsın. Cizre'de Şerafettin Elçi'nin cenazesine katıldım. Korumasız halkın arasında yarı Türkçe yarı Kürtçe konuşarak dolaştım. Kendi düşünceni koru ama partiyi de zor durumda bırakma.
İhraç diye bir şey yok. Yazık adamın da iyi niyetini suiistimal ediyorsun.