Hanefi Avcı meselesi sadece bir polis şefinin polis teşkilatını ele geçirdiği iddia edilen "cemaatçi" polislerle arasındaki kavga değil.
Bu kavganın neden çıkartıldığını anlamak için iki şeye bakmak gerekiyor. Kitabın piyasaya sürüldüğü tarih ve kitabın özellikle ikinci bölümünde öne sürülen iddialar.
Kitabın referandum öncesi yayınlanması da içerdiği iddialar da bir tek şeye hizmet ediyor: Mevcut statükocu sistemi korumaya...
Dünün efsane polisi, 28 Şubat postmodern darbecilere meydan okuyan emniyetçisi nasıl oluyor da yıllar sonra ortaya çıkıp, çok iyi bildiği "cemaati" tehlikeli ilan edip "siyasi" bir mücadele başlatıyor?
Ayrıntıları ortaya çıkacak ama şu noktanın altı çizilmeli; Polis teşkilatında derin bir kırılma yaşandığı kesin. Bir yanda statükocu yapı içinden gelen eski polisler, öte yanda ise yeni bir dil kullanan ve Türkiye'nin değişim dinamiğini anlayan yeni ve genç polisler var.
İki kesim arasında ciddi bir statü ve anlayış çatışması olduğu gibi bu çatışmadan yararlanmak, bunu yönlendirmek isteyen zinde güçler de var.
Hanefi Avcı ve bir kısım eski polis, bu nedenle derin bir sıkışma içindeydi.
Eskilerin kendilerine göre suç dünyasıyla, yasadışı örgütlerle "özel" ilişkileri vardı ve kimse onları sorgulamıyordu. Emniyet'in tepesindeki isimlerden biri olan Emin Aslan'ın "uyuşturucu baronu"yla ilişki iddiası böyle bir şeydi. Ona "kefil" olan Avcı da eski bir sol örgüt mensubuyla ilişkisi nedeniyle tutuklandı. Yargının verdiği bu kararın nasıl sonuçlanacağını yakında göreceğiz.
Bu tutuklama bir yana, asıl üzerinde durulması gereken, Hanefi Avcı'nın kitabıyla ne yapmak istediği.
Hanefi Avcı kitabıyla birçok şeyi hedeflenmiş olabilir ama ilk elden dikkat çeken, referandumda "hayır"a destek vermek ve Ergenekon dava sürecini önemsiz kılmaktı.
Bu nedenle bugün Hanefi Avcı'nın kitabı etrafında fırtınalar kopartılıyor. Çünkü işin içinde, sistemin eskisi gibi devam etmesini isteyen son dönemin darbe girişimlerine adı karışan askerler de, medyanın bir kesimi de var.
Bu yüzden Hanefi Avcı, kitabında son yıllarda ortaya çıkartılan her şeyi "hiç" durumuna getiriyor, küçümsüyor. Bu yüzden Ergenekon davasına bakan savcıların görevden alınmasını istiyor, Hrant Dink cinayetini, Danıştay saldırısını önemsiz gösteriyor.
Dahası 35 yıllık bir polis olarak kalkıp şu sözleri söylüyor:
"Danıştay saldırısı Ergenekon davasıyla birleştirilmeyecekti."
Önceki akşam CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge programında bu konuyu tartışırken gazeteci Saygı Öztürk şöyle diyordu:
"Ergenekon sürecindeki evrakların önemli bir bölümü kurgudur. Bir kuruluş başka bir evrak veriyor başka bir kuruluş başka..."
Daha önce de benzer çıkışlar yapıldı. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Ergenekon avukatlığı gibi, yine eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ikide bir çıkıp, lav silahlarına boru demesi, ıslak imzaya kâğıt parçası demesi gibi şimdi ekrana çıkanlar da, Hanefi Avcı'ya dayanarak Ergenekon dava sürecinin uydurma olduğunu ileri sürüp, bunları açığa çıkartanlara saldırıyor.
Bu noktada hedefe de Fethullah Gülen Hareketi'ni koyarak yine bildik "şeriatçı" korkusu yayıyorlar...
Eğer söylendiği gibi son yıllarda tüm olup bitenleri kurgulayan, kaos ortamı yaratmak isteyenleri engelleyen ve darbe girişimlerini durduran Gülen Hareketi ise gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Ama öyle değil, bu mücadeleyi onların da içinde olduğu Türkiye'nin demokrasiyle, dünyayla buluşmasını ve değişmesini isteyen tüm güçler veriyor.
Görünen o ki daha da verecekler... Kuşkusuz bu mücadele yürütülürken hukuk dışına çıkanların, kişisel veya cemaatsel hesap yapanların da açığa çıkartılması gerekiyor.