Ankara'da bir değil birden fazla iktidar olduğu hep konuşuluyor. Sandıktan çıkan partiler istemese de, iktidarlarını öteki Ankara iktidarlarıyla paylaşmak zorunda.
Bunların başında asker geliyor. Son yıllarda buna yargı kurumları da katıldı...
Meclis halktan aldığı yetkisini bu kurumlarla paylaşıyor.
Bu nedenle Türkiye bir türlü gerçek demokrasiyle buluşamıyor, sivilleşemiyor ve en önemlisi gerçek sorunlarıyla yüzleşip çözemiyor.
Kürt sorunu konusunda bugüne kadar hiçbir sivil iktidar toplumla paylaşacağı bir siyasi proje ortaya koyamadı.
Rahmetli Turgut Özal'dan bu yana hep kısmi adımlar atıldı. Kürtçe yasağının kalkması gibi...
Onun dışında Süleyman Demirel'in dediği "Kürt realitesini tanıyoruz" yaklaşımı da Tansu Çiller' in "Bask modeli" de Mesut Yılmaz'ın "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" sözü de hep havada kaldı.
Bunun tek istisnası son yıllarda AK Parti'nin hayata geçirdiği TRT Şeş açılımı oldu. O da sınırlı kaldı ama yine de tarihi bir adımdı.
Peki, Türkiye neden Meclis egemenliğini kurumlarla paylaşmak zorunda kalıyor?
Bunun önemli bir nedeni askeri vesayet rejiminin sürmesi ise, bir diğeri de Ankara'nın küçük iktidar merkezlerinin olmasıdır.
Bir anlamda kendilerini "rejim muhafızı" olarak ilan eden Ankara iktidarları var. Üniversitelerde de, sanayi ve ticaret odaları çevrelerinde de işçi örgütlerinde de bu iktidar odaklarını görmek mümkün.
Ankara'nın küçük iktidarları şaşırtıcı mali ve bürokratik olanaklara da sahip...
Üniversiteleri, televizyonları, otelleri, hastaneleri ve odaları ile her dönem etkili oldular, olmaya da devam ediyorlar.
Darbelere, müdahalelere bunlar kan veriyor. Siyaseti bunlar yönlendirmeye çalışıyor.
Bir anlamda siyasette "Ankara'nın feodal beyleri" olarak nitelenen bu iktidar odakları özellikle son 6-7 yılda her türlü oluşumun, organizasyonun ya içinde yer aldılar ya da katkı sundular...
İşte Ergenekon Çete Örgütü iddiasıyla sürdürülen operasyonlar ekseninde gözaltına alınıp bir kısmı tutuklanan isimler ağırlıkla bu çevrelerden geliyor.
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'e de, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'e de, Başkent Hastanesi sahibi Prof. Dr. Mehmet Haberal'a da bu gözle bakılıyor.
Bu isimler uzun yıllardır arkalarına eski siyaset sınıfını da alarak Ankara'dan Türkiye'nin geleceğini, siyasetini dizayn etmeye çalıştılar.
Ergenekon Terör Örgütü'yle nasıl bir ilişkileri olduğu toplum tarafından bilinmese de, yıllardır sivil siyasetin çözüm üretmesine engel olma çabaları çok iyi biliniyor. Görünen o ki, Türkiye'nin küresel dünyayla buluşması Ankara'nın küçük iktidarlarını da sarsıyor.