Türkiye'nin son bir haftasına bakın... İnanılmaz hızla değişen bir gündemimiz var.
Ergenekon'da 12. Dalga hem sarstı, hem şaşırttı...
Ardından DTP'ye yönelik PKK operasyonu kafalarda soru işareti yarattı. Tam o sürecin içinde bu kez Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ konuştu ve "Türkiye halkı" açıklamasını yaptı.
Kapıda Ermenistan sınırının açılması meselesi var.
İster istemez sokaktaki insan merak edip soruyor: eler oluyor, Türkiye nereye gidiyor?
Bu ülkede içimizi acıtan, utandıran şeyler de olsa bir iyiye doğru gidiş olduğu kesin...
Son 6-7 yılı bir düşünün... Türkiye birkaç darbe girişimine maruz kalan, sokaklarında bombalar patlatılan, suikastlar yapılan, insanları sokak ortasında infaz edilen bir ülke konumundaydı.
Tıpkı 90'lı yıllar gibi neredeyse AB sürecinin ortasındaki 2000'li yılları bile kâbus içinde geçirdik. Hâlâ da atlatmış değiliz.
Bu kâbuslu yıllardan bizi çıkartan en önemli gelişme hiç kuşkusuz 12 Haziran'da İstanbul Ümraniye'de bulunan bombalarla başlatılan Ergenekon Operasyonu'ydu.
Bu dava ve operasyonlar Türkiye'nin kirli geçmişinden arınması için önemli bir fırsat yarattı. Buna rağmen Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla yapılan operasyonlar da, iddianameler de, açılan davalar da hâlâ toplumda tartışılıyor, kafa karışıklığı yaratıyor.
Yaratıyor çünkü eski düzen baştan sona değişiyor. Ankara'da yıllardır iktidarı paylaşan, adeta "Feodal beylikler" kuran güçler birer birer devreden çıkıyor, çıkartılıyor.
Bir anlamda eski sistem tasfiye oluyor.
Burada Ergenekon dava süreci bir dönüm noktası... Toplum devletiyle, devlet geçmişiyle yüzleşiyor.
Aslında son gelinen noktada iki önemli gösterge, toplumun büyük çoğunluğunu bu ülkede darbe yapmak için cinayetler işlendiğine, bombalar atıldığına ikna etti:
Bir: Topraktan fışkıran silahlar.
İki: Emekli Oramiral Özden Örnek'in Günlükleri'ni birebir doğrulayan Mustafa Balbay'ın günlükleri...
Recai Birgün'ün anlattıkları
Önceki gün Habertürk televizyonunda Cumhuriyet yazarı Hikmet Abi'yi (Çetinkaya) dinlerken şaşırmadım desem yalan olur. Açıklamaları çok net ve açık etkileyiciydi. Çetinkaya, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların, Danıştay saldırısının ve darbe girişimlerinin açığa çıkartılması gerektiğini söylüyordu.
Tam bu dönemde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne yönelik operasyon ve Türkan Saylan'ın evinin aranması yeniden Ergenekon'a yönelik eleştirileri artırdı.
Zaten pusuda bekleyen "Ergenekon avukatları" da hemen harekete geçti ve bu kez de Saylan üzerinden Ergenekon davasını topa tuttular. Dertleri, topluma "Bakın biz de Saylan gibi masumuz" dedirtebilmek.
Bu süreçte yapılan ve yapılabilecek bazı yanlışlıklar asıl gerçeği değiştirmeyecek.
Herkesin hukuka güvenmesinde yarar var.
Son operasyonla gözaltına alınan Prof.Dr. Mehmet Haberal'la ilgili de "insanlara yardım ediyor" gerekçesiyle inanılmaz şeyler söylendi.
Ama tersi şeyler de var ve bunlar toplumun hafızasından hala silinmiş değil.
2001 ve 2002 yıllarında Ecevit'e iki kez darbe yapıldığı, görevden uzaklaştırılmak istendiğini kimse unutmadı.
O günlerde rahmetli Bülent Ecevit' in en yakınında yer alan, bugün DSP İzmir Milletvekili olan Recai Birgün, o günleri Sabah gazetesine anlatırken şöyle diyor:
"Bazı şeylerin belgesi olmaz. Biz 'Bazıları bilerek ya da bilmeyerek Ecevit'i tasfiye sürecine dahil oldu' diyoruz. Ben bas bas bağırıyorum, bu süreçle bir savcı ilgilensin diyorum. Savcıya bildiklerimi anlatacağım."
Aslında tüm bu olup bitenler karşısında "Hiçbirimiz masum değiliz" ama aramızdaki asıl günahkârların da hesap vermesi gerekiyor.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, yakın tarihimizdeki karanlık olayların aydınlatılması bile Türkiye'nin demokrasi ve dünyayla buluşmasına yetecek.
Gerisi öyle veya böyle gelecek.