Türban sorununun bu noktaya gelmesine kimse bir anlam veremiyor.
Herkesin kafasında şu soru var: Acaba Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bir hesabı mı var?
Bu hesabın altında, geleceği varsayılan ekonomik kriz mi var yoksa MHP ile pazarlık yapılarak "demokratik anayasa" değişiminin rafa kaldırılması mı yatıyor?
Bu sorular işin siyasi yanını oluşturuyor. Bir de işin dini kurumları ilgilendiren özel yanı var.
Peki, nasıl oluyor da Türkiye'nin önemli dini kurumları, ilahiyat fakülteleri ve bu yapılarla ilgili siyasi isimleri hiç görüş bildirmez...
Şu son günlerde olanlara bakın.
AK Parti ve MHP adına türban görüşmelerini yürütenlerin hiçbiri, başbakan Erdoğan'ın deyimiyle "Ulema" sınıfından değil.
Bunu şunun için söylüyoruz... Türban meselesinde iş öyle bir noktaya geldi ki, bir kesim haklı olarak "bu öğrenim özgürlüğünü engellediği için hemen kaldırılmalıdır" diyor. Öteki taraf ise "bu ülkeyi şeriata götürecek" gerekçesiyle yasağın devam etmesini istiyor.
Tam bir kısır döngü. İşte bu noktada ülkenin "makul akla" ihtiyacı var. Çünkü ortada birbirinden "kuşku" duyan siyasi ve toplumsal kesimler var. Biz de yaratılan bu kuşkuyu İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Muhammet Çakmak'la konuştuk.
Çakmak, bir dönem DYP saflarında siyaset yapmaya başlamış ama yönetimle anlaşamayınca siyasetten ayrılmıştı.
Şimdi akademik çalışmalarına yeniden dönen Çakmak'a türban meselesine nasıl baktığını soruyoruz.
"İlahiyatçılar toplumun gerisinde!"
"Toplumun bir bölümünde dinin son derece ilkel algılanmasından kaynaklanan bir endişe var. Türbanın bu geri kalmış dindarlık psikolojisini tetikleyeceği ileri sürülüyor. Ben o endişeyi taşımıyorum. Çünkü Türkiye'de Müslümanlık artık Avrupai bir Müslümanlığa dönüşmüştür. Ama ortada bir kuşku var."
İşte belki de asıl sorun burada. Ortada ciddi bir "kuşku" nun olması...
Peki, neden bu kuşku giderilemiyor?
Dr. Çakmak'ın tespitleri çarpıcı...
Ortada Diyanet İşleri diye bir kurum yok.
İlahiyat Fakülteleri'nin sesi çıkmıyor.
Çakmak gelinen noktayı şöyle anlatıyor:
"Biz ilahiyatçılar, toplumun gerisine düştüğümüz için toplumla politikacılar bağlantı kuruyor. Son günlerde konuyla ilgilenen komisyon üyelerine bir bakın. Aralarında bir tane bile ilahiyatçı yok. MHP başörtü meselesini Dışişleri uzmanı Deniz Bölükbaşı ile yürütüyor. Bu karikatürize bir durum. Sen Mustafa Erdem'i, Abdurrahman Küçük'ü neden oyuna sürmüyorsun? Başbakan, Mehmet Aydın ve Said Yazıcıoğlu'nu neden değerlendirmiyor? Nerede onlar? Her ciddi meselede köşe bucak kaçarlar. Ortaya mühendisleri, doktorları sürerler. Bu tartışma böyle giderse sağlıklı bitmez. Kaos daha da derinleşir. Oysa toplumun yumuşamaya ihtiyacı var. Bunu da bilim adamları yapar siyasetçiler değil."
Doğrusu siyasetçiler yapmaya kalktığında "şüphe" duymamak mümkün değil.
Nasıl duyulmasın?
Son günlerde "Türban meselesi neden alevlendi?" sorusuna makul bir cevap bulan var mı?
Dr. Çakmak da son tartışmalara şüphe ile yaklaşıyor ve şöyle diyor:
"Bu meselenin modern bir anayasa tartışmasını engellemek için yapıldığını düşünüyorum. Kardeşim Türkiye'de ciddi problemler var. Herkes rahatsız. Laikler, Kürtler, Aleviler ve İslamcılar rahatsız... Erdoğan ve Baykal'ın söylemlerine bakın büyük bir haşinlik var. Kavga var. Liderlerin üslubunu yan yana koyup bakıyorum, samimiyet göremiyorum. Şu samimiyetsizliği bırakıp 'Nedir bu sorunlar?' diye oturup konuşmalılar."