Türkiye bir bakıma 2. Susurluk sürecini yaşıyor. Ergenekon üyelerinin çoğu, yaklaşık 10 yıl önce patlayan Susurluk Skandalı'nda da adı geçen isimlerdi.
Ve bunların kirli ilişkileri, karanlık planları o zaman da biliniyordu.
Ama buna rağmen bırakın üzerlerine gitmeyi, Meclis bile o isimlerin ifadesini alamadı.
Nedeni de çok açıktı.
O isimlerin çoğu askerdi ve görevlerinin başındaydı.
Susurluk'ta açığa çıkartılan sadece adları deşifre olmuş bir avuç sivildi.
Biraz daha gerilere gidin...
Soğuk Savaş döneminin Gladyo türü örgütlenmeleri dünyanın birçok ülkesinde açığa çıkartılıp, çökertilirken bizde Kontrgerilla olarak bilinen örgütlenme ile ilgili tek bir soruşturma açılmadı.
Şimdi karşımızda Ergenekon denilen ve ilginç uzantıları olan bir örgüt var.
Geçmişte sağ sol arasında yaşanan siyasi mücadele, 90'ların başından bu yana "Laikçi cumhuriyetçiler" le "Siyasal İslamcılar" arasında yaşandı, halen de yaşanıyor:
Bu mücadele, AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana ise ciddi biçimde sertleşti.
Şimdi ortaya çıkan Danıştay baskınından Hrant Dink cinayetine, bir dizi karanlık olayda rol oynayan Ergenekon adlı gizli örgüt, tam da bu dönemde pervasızlaştı.
Sanki 15 yıl önceyi yeniden yaşıyor gibiyiz.
90'lı yılların ilk yarısına bakın...
O zaman da tıpkı bugünkü gibi gündemde terör, Kürt meselesi, Türban sorunu ve Alevilik tartışılıyordu.
İktidarda ise Refah Partisi vardı.
Susurluk Skandalı tam da o dönemde patladı. Faili meçhul cinayetler, haraç olayları, devlet gücüyle adam kaçırmalar had safhaya ulaşmıştı.
Öyle ki devlet çetesinin önde gelenlerinin adları bile bu ülkede korku yaratmaya yetiyordu.
Ama bir gün bir Mercedes kazası oldu ve o korku yaratan imparatorluk çöktü.
Bu bir kendini temizleme hareketiydi.
İsimleri deşifre olmuşların kesilip atılmasıydı.
Şimdi benzer bir süreç yaşanıyor.
Son birkaç yılda yaşanan her olayın arkasında, aralarında Veli Küçük'ün de bulunduğu ve kendilerine "ulusalcı" denilen isimler çıkıyor.
Son operasyonla, bu isimler birer birer gözaltına alındı. Bir kısmı da mahkemece tutuklandı.
Elbette dün Susurluk'ta ifadesi dahi alınmayan Küçük'ün bugün tutuklanmış olması, Türkiye'nin geldiği nokta açısından önemli bir adım.
Ama çok daha önemli olan, Türkiye'nin genetik yapısına sızmış "çeteleşme" fikrinin temizlenmesi ve beslenme kaynaklarının kesilmesi.
Bu doğrultuda bir adım atılmazsa sonuç yine değişmeyecek.
Aslında bu durum, bir siyasetçinin de deyimiyle sadece "cerahatin patlatılması..."
Şimdi herkes sokakta, siyaset kulislerinde bu operasyonun nasıl sonuçlanacağını konuşuyor...
Acaba arkası gelecek mi?
Yoksa yarın yeni versiyonlarıyla yine karşılaşacak mıyız?