Seçimler ve kongreler, siyasi partilerin yaşam alanlarıdır.
Oralardaki canlılık o siyasi partinin var olup olmayacağını belirler. 22 Temmuz seçimleri DP'yi komaya soktu.
6 Ocak kongresi bu komadan çıkışın ilk işareti... Kim ne derse desin, DP'yi ayakta tutan, koma halindeyken bile yaşamak istediğini gözleriyle anlatan bir "sır" var.
O sırrı, son 15 yıla damgasını vuran yöneticiler fark etseydi, belki de 61 yıllık tarihi olan bir parti bu noktalara gelmezdi.
Batı'nın 140 yıllık partileri devam ederken, bizim 60 yıllık80 yıllık partilerimiz ölüm sınırında dolaşmazdı.
Pazar günü Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu'na hapsedilen DP kongresi, işte bu sınırda süren kötü kaderi değiştirme kongresiydi.
Ya yok olacaktı, ya da yeniden doğacaktı.
Türkiye'nin dört bir yanından gelen delege ikinci yolu seçti.
DP'yi akademisyenlere, bürokratlara, seçkinlerin tanıdığı birine değil, halkın içinden gelen DP okulunda yetişen genç bir siyasetçiye teslim etti. Bu köşenin daimi "genç siyasetçisi" Süleyman Soylu, DP'nin genel başkanı oldu.
Kongre salonu, bu dibe vuruşa, umutsuzluğa ve medyanın ilgisizliğine rağmen ciddi anlamda heyecanlı ve coşkuluydu.
Hatta şaşırtıcıydı.
Çoğu insan "Bundan sonra bir şey olmaz" denilen DP kongresi için Türkiye'nin dört bir yanından gelinmesini anlamakta zorlanıyordu.
Oysa hem sokaktaki vatandaş, hem de sivil siyasetçiler "merkezde" AK Parti karşısında ikinci bir alternatif partiye, sığınılabilecek bir "liman" a Türkiye'nin ihtiyacı olduğunda hem fikirdi.
İşte DP'yi yaşatan gerçek buydu.
Süleyman Soylu bu gerçeğe tercüman oldu.
DP'nin 4.Olağanüstü Kongresi'nin tarihe not düşülmesi gereken iki önemli yanı var.
Bir: Kongre, DP gibi "Yaşlı siyaset sınıfı" nın hakim olduğu bir partide yenileşme yaratmanın zor olsa bile yapılabileceğini gösterdi.
İki: DP, klasik "devletmillet" partisi ayrımında son 15 yılda "millet" ten yana irtifa kaybetti. Adeta bir "devlet partisi" rolü üstelendi. Bu da "merkezin asıl sahibi" pozisyonunu AK Parti'ye kaptırdı. 4. Olağanüstü Kongre buna da bir son nokta koydu.
Ama bu sadece "yeni bir yol haritası çizileceği" anlamına gelir. O noktaya yeniden dönüp dönemeyeceği birçok etkene bağlı. Özellikle de AK Parti'nin bundan sonraki yürüyüşü ve "merkez sağda" bütünleşme olgusu bu süreci derinden etkileyecek.
Ağar tavrında çok geç kaldı
Kongrenin ilgi çeken bir noktası da Eski Genel başkan Mehmet Ağar'ın veda etmesiydi. Ağar hem veda etti, hem de giderayak "27 Nisan sanal muhtıra" ile ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.
Ama geç kalmıştı.
Sivil geleneğin temsilcisi DP, Meclis'e girmeyerek, muhtıra karşısında açık tavır almayarak ve de merkez sağın birleşmesinde yan çizerek tarihi bir sınavda sınıfta kalmıştı.
Bedelini de 22 Temmuz seçimlerinde ağır ödemişti.
Oysa daha o seçimlere gelmeden, bugün genel başkan seçilen genç siyasetçi Süleyman Soylu, parti dışında kalmasına rağmen çok net tavır koymuştu.
Bu köşeyi izleyenler bilir, "23 Temmuz Şafak Hareketi" bu tavrın bir ürünüydü ve Süleyman Soylu imzasını taşıyordu.
Belki de DP delegeleri bu gerçeği gördükleri için 60'lı yılların "su işleri müdürü" Süleyman Demirel kadar tanınmayan ama DP geleneğinin "şehirli" versiyonu olan "ikinci Süleyman" ı genel başkanlığa seçiyordu.
DP'de yeni bir dönem başlıyor.
Kongre süresi bir güne, mekanı Selim Sırrı Tarcan gibi küçük bir mekana sığdırılsa da, "tarihi" açıdan dönüm noktası olan bir kongre oldu.
Soylu ve ekibi önemli bir noktayı aştı. Ama hala karşısında merkez sağın bir "Kurtlar Sofrası" olduğu gerçeği duruyor.
Perde arkasında siyaseti dizayn etmeye çalışan seçkinlerin hesapları duruyor.
Bakalım, parti içi ilk sınavda tüm engelleri aşan "genç siyasetçiler" bundan sonra "seçkinlerin" yeni oyun planlarını bozarak toplumla mı kucaklaşacak, yoksa onlara biat mi edecek?