Kurban Bayramı'nı da 2006'yı da geride bıraktık. Uzmanlara göre zor bir yıla, astrolojiyle uğraşanlara göre ise şanslı bir yıla girdik.
Eğer Türkiye 2007 yılını derin kırılmalar yaşamadan atlatırsa, bu en büyük şans olacak. Umarız böyle de olur.
Bu genel beklentiler bir yana, ben yeni yıla girerken Türkiye'nin en önemli kurumlarından THY'de karşılaştığım bir rezalete dikkat çekmek istiyorum.
Yılın son günleri, Arife günü...
Bayram seyahati için ailecek İstanbul Atatürk Havalimanı'ndayız.
Daha girişte inanılmaz bir kuyruk var... Kuyruğu güç bela aştıktan sonra, nihayet saat 05.55'te içeri giriyoruz.
İçerisi tıklım tıklım, adım atacak yer yok. Vakit kaybetmeden Bodrum'a gidecek
07.00 uçağına binmek için check-in kuyruğuna giriyoruz. Ama maalesef sıra hiç ilerlemiyor.
Dakikalar geçiyor ama kalabalık kuyrukta tek bir hareket yok. Uçağın kalkmasına 45 dakika kala görevlilere soruyorum:
"Bu gidişle uçağı kaçıracağız, buna bir çözüm bulamaz mısınız?"
Cevap kısa oluyor: "Sıranı bekle!"
Tam 15 dakika sırada bekliyoruz. Çünkü sırada sadece 07.00 uçağının yolcuları değil,
07.30, 08.00 hatta 09.00 uçağının yolcuları da var. Öncelik, 07.00 uçağı yolcularında değil maalesef.
Saat 06.30...
Yine dayanamıyor ve bankoların önündeki bir görevliye soruyorum. Ancak bu kez sorduğum görevli dilsiz çıkıyor.
Konuşamıyor ama elimdeki biletleri alıyor ve fırlayarak daha yetkili birine gidiyor. Ve inanılmaz bir çabayla "daha yetkili" kişiye; uçağı kaçırabileceğimizi anlatıyor.
O konuşabilen yetkili ise, dilsiz olanın aksine umursamaz bir tavırla yanımıza gelerek;
"Merak etmeyin, sıranızı bekleyin" diyor ve "Yetişemeyiz" dememizi bile beklemeden oradan uzaklaşıyor.
Manzara gerçekten içler acısı...
Bir yanda uçağını kaçırma telaşı içinde olanlar, bir yanda çoktan uçağını kaçırmış olanlar...
Salona tam bir kargaşa ve düzensizlik hakim. Ve durumu düzeltmek için de görünürde hiçbir çaba yok.
Saat 06.40...
Uçağın kalkmasına 20 dakika var. Sıra nihayet bize geliyor ve bilet işlemleri başlıyor.
Birkaç biletin uçuş kartı veriliyor. Seviniyoruz...
Ama bu sevinç uzun sürmüyor. Görevli kadın memur henüz bilet işlemleri yarıdayken ani bir tepki veriyor:
"Aaa, uçak kapandı."
İnanılmaz bir durum.
Düşünsenize işlemlerimiz henüz bitmemişken uçak kapanıyor ve dolayısıyla birlikte bayram tatili için yola çıktığımız insanların bir kısmı uçağa binebilecekken, bir kısmı binemeyecek...
Sinirlerimiz geriliyor... Çocuklar ağlıyor.. "Böyle şey olur mu?" diye sorduğumuz görevliler "Yapacak bir şey yok" diyor.
En yetkili diye gösterilen görevliye gidiyoruz.. Çevresi bizim gibi onlarca insan tarafından kuşatılmış durumda.
Herkes isyanda...
O ise "Geç gelmeseydiniz kardeşim" diyor ve sanki o kalabalık ve düzensizlikten kendileri sorumlu değilmişçesine başka da bir açıklama yapmıyor.
Sonuç olarak, yaşadıklarımızdan sonra uçup uçamadığımızı merak ediyor olmalısınız. Uçtuk uçmasına da THY sayesinde değil, görevli bir kadın memur sayesinde..
Kısaca; THY'nin bayram tatilini bize zehir etmesinden, bir çalışanının tamamen kişisel çabalarıyla kurtulduk.
Ancak şunu aklım almıyor...
Türkiye'nin bayrak taşıyıcı kuruluşu THY; dünya devleri ile havacılık sektöründe böyle mi rekabet edecek?
Uçuş saatinden 65 dakika önce gelen bir yolcusunu uçurabilecek bir sistem kuramıyorsa, nasıl dünya şirketi olacak?
THY Genel Müdürü Temel Kotil önceki gün Takvim Gazetesi'ndeki röportajında "500 milyon YTL nakdimiz var, artık daha yüksek uçacağız" diyordu.
Bence hizmet kalitesini yükseltmeden fazla kanatlanmayın sayın Kotil; yükseklerden önce yerdeki hizmete ve "insan"a önem verin.