Son döneminde uluslararası ilişkiler açısından dünyanın gündemini en çok meşgul eden konu kuşkusuz, ABD-İran arasında yaşanan nükleer silahlanma tartışması. Bu tartışmanın nasıl sonuçlanacağı henüz belli değil ama benzer bir tartışma yıllar önce ABD-Libya arasında yaşanmış ve ciddi gerginlik yaratmıştı. İşte o günlerde bu gergin tartışmaların odağında iki Türk şirketi de vardı.
Peki rolleri neydi?
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, Libya'da yaptığı denetimler sırasında ülkeye gizlice sokulmuş nükleer bomba yapımında kullanılan çok sayıda teknik malzeme ele geçirdi.
Bu ciddi bulgular, Amerikan istihbarat birimlerini hemen harekete geçirdi. Parçalar üzerinde yapılan gizli araştırmalar ortaya şaşırtıcı bir sonuç çıkardı: "Uranyum zenginleştirme programında kullanılan hassas nükleer malzemeleri Libya'ya sokan iki Türk firmasıydı." Bu gelişme üzerine Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü'yle temasa geçti.
ABD Türkiye arasında başlayan yazışmalar, araştırmalar ilginç bir 'nükleer kaçakçılık' öyküsünün ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Sözünü ettiğimiz öykünün bütün ayrıntıları 29 Kasım 2005 tarihli Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan bir raporda yer alıyor. Rapor geçtiğimiz günlerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaştı.
Büyük olasılıkla önümüzdeki günlerde konuyla ilgili dava da açılacak.
Libya'da başlayan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na kadar uzanan bu uluslararası 'nükleer kaçakçılık' olayının öyküsü gerçekten hem ilginç, hem de sırlarla dolu.
Teknik malzemelerin Libya'ya nasıl girdiğini araştıran ABD'nin istihbarat örgütü CIA'nin ajanları, önce kapalı kolilerde her biri 100 adet gaz santrifüj düzeneğinin çalıştırılması için kullanılabilen değişik tiplerde 95 adet 'frekans konvertörü'nün Türkiye'de üretildiğini tespit etti.
Bu noktada devreye Amerikan Enerji Bakanlığı girdi ve Libya'daki uranyum zenginleştirme programında ele geçirilen malzemeleri, Tekno Elektrik Sanayi ve 3E Endüstriyel Sanayi adlı Türk firmalarının ürettiklerini belirledi. Türk firmaları yurt dışından ithal ettikleri hassas mallar için amaç dışı kullanılamaz taahhüdünde bulunmasına rağmen, Türkiye'de ürettikleri malzemeyi önce Dubai'de kurulu olan Gulf Technical firmasına oradan da Pakistan'a daha sonra Libya'ya ulaştırıyordu.
Nükleer malzemenin Libya'ya ulaşma trafiği tespit edilince, bu kez devreye Türkiye girdi.
Artık görev Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'ndaydı.
Teftiş Kurulu'nun görevlendirdiği müfettiş yaptığı araştırmada, Libya Lideri Muammer Kaddafi'ye nükleer santral kuran bilim adamı Abdülkadir Han ile Türk işadamları Selim Alguadiş ve bir süre önce vefat eden Güneş Cire'nin ilişkisi olduğunu tespit etti.
Baş Müfettiş Mehmet Eryılmaz bu ilişkinin yarattığı sonucu şöyle değerlendiriyor: "Libya'nın nükleer programı kapsamındaki malzeme trafiğinin Türkiye boyutu, uluslararası kamuoyunda uyandırdığı yankı dikkate alındığında, Türkiye'yi siyasi ve askeri açıdan güç durumda bırakabilecek nitelik arz etmektedir. Zira ABD Enerji Bakanlığı raporuna göre el konulan ve tamamı Türk firmaları tarafından temin edilen 6 bin 992 santrifüj motoru ile yılda 7 nükleer silah üretmek için yeterli ." Libya'ya nükleer malzeme sattığı iddia edilen işadamı Selim Alguadiş tüm bu iddialara karşı şöyle diyor; " Bizim sattığımız ürünler tüm dünyada satılanların özelliklerini gösteriyor. Bizim güç kaynağımızın bir zenginleştirme santrüfüjünü çevirmeye yeterli olması başka bir şeydir. Toplu iğne de diş karıştırmak için yeterlidir ama insanın dişlerine zarar verebilir."
İş adamları kendilerini böyle savunsa da, Başmüfettiş Mehmet Eryılmaz yazdığı raporda konunun hem kara para trafiği açısından incelenmesini,hem de Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca soruşturma açılmasını istiyor.