Malatya'da yaşanan 'yuva skandalı' sadece bir sistemi 'deşifre' etmedi, aynı zamanda içimizi acıta acıta kendi gerçeğimize ayna tuttu.
Aynada kendimize itiraf etmekten korktuğumuz satırlar yazıyordu: "Biz çocuklarımızı sevmiyoruz."
Sevseydik, 40 bin çocuk sokaklarda aç ve korunmasız yaşar mıydı?
Sevseydik, geleceğimiz olan çocuklarımıza bir kâse sıcak çorbayı eksik eder miydik?
Sevseydik, her canımız sıkıldığında çareyi dayakta bulur muyduk?
Sevseydik, onlarca masum çocuk 'tinerci' olur muydu?
Sevseydik, son 25 yılda sadece 637 çocuk 'koruyucu aile' sisteminden yararlanır mıydı? Şimdi bu sevgisizliğin bedelini ödüyoruz. Öfkemiz de üzüntüden çok, vicdan azabından...
Malatya olayının patlaması bu gerçeği bir kez daha bize anlatması açısından 'iyi' oldu. Zamanlaması da bu nedenle uygundu. Çünkü, Türkiye AB ile müzakere sürecine başladı. Devlet veya tek tek bireyler olarak bir şeyler yapmıyor olsak bile artık 'sivil toplum örgütleri' devrede. Belki bugünden sonra daha duyarlı olmamız mümkün.
Şimdi bu çarpıcı değişimi bize anlatan bir olaydan söz edeceğim. Aksaray ilinde Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı bir çocuk yuvası var. Orada da çocuklara iyi bakılmadığı ve 'kötü muamele'ye maruz kaldıkları iddia ediliyor.
İddia eden ise Aksaray'dan bir vatandaş. Önce şöyle yazıyor: "Aksaray'daki yuva öyle bir yuva ki, çocuklara bakan özel personel adı altında çalışan bayanlar işlerini bilmeyen, yeteneksiz, belli bir eğitim almamış, idareci ya da partililerin kişisel tercihleriyle işe alınmış kişiler."
Tam da Malatya'da, Şanlıurfa'da ya da en son Erzurum'da 13 aylık bebeği ölüme götüren yapının bir benzeri.
Bu yapının nasıl bir sonuç doğurduğuna gelince, işte o konudaki çarpıcı tespitler:
"Tiksindiklerini söyleyerek çocukların altını kasıtlı olarak temizlemeyip bir sonrakilere bırakan bakıcılar... Yuvadan kaçıp kaybolan ve vatandaşlar tarafından bulunup getirilen çocuklara hak etmedikleri cezaları veren bayanlar...
Çocuklar çiş yapmasın, kendilerine iş çıkmasın diye yemekleri az veren, beslenme saatinde diğer yiyecek ve içecekleri çocuklara vermeyen; sonra da çocuklara yedirilmiş gibi evlerine götüren bayanlar. İncelendiği zaman görülecektir ki, ilgisizlikten hastalanan çocuklara alınan ilaçların çokluğu bunun ispatı olacaktır."
Manzara aynı. Ortada sadece görüntü yok. Horlanan çocuklar, ilgisiz 'eğitimciler' ve duyarsız yöneticiler.
Peki bu gerçeği bize aktaran insanlar şimdiye kadar neden sustu?
Neden sustuklarını kendi ağızlarından anlatalım.
"Bizler, geç de olsa, şu ana kadar duyarsız kalmış olsak da Malatya olayının açığa çıkması sorumluluğumuzu yerine getirmemize cesaret verdi."
Acı ama gerçek. Vatandaş böylesi çağdışı uygulamayı ortaya çıkarmak için bile 'cesaret' arıyor. Arıyor çünkü o Aksaray'daki yuvada yaşanan gerçeği ilgili müdürlüklere, müdürlüklerin teftiş kuruluna, hatta bölge milletvekillerine iletti ama ne yazık hiçbir cevap alamadı.
Şimdi biz vatandaşın alamadığı cevabın peşindeyiz. Ve Aksaray milletvekilleri Ramazan Toprak, Ruhi Açıkgöz, Ali Rıza Alaboyun ve Ahmet Yaşar'a, ayrıca SHÇEK Genel Müdürü İsmail Barış ile Çocuk ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'ya soruyoruz:
Bu sorunlar size iletildi mi?
İletildiyse Aksaray Çocuk Yuvası yetkilileriyle ilgili ne yapıldı?
Sizin harekete geçmeniz için illa Aksaray'daki çocukların da insanın içini acıtan benzer görüntülerinin yayınlanması mı gerekiyor?