Türkiye'de geçmişten bugüne uzanan bir devlet geleneği var. Çalışanların kalabileceği, dinlenebileceği hatta tatilini geçirebileceği olanakları sunan 'evler' yapmak. Adları da birbirine benziyor. Hakimevi, Subayevi, Polisevi gibi. 12 Eylül'den sonra bunlara bir de 'öğretmenevi' eklendi.
Olayın kuruluş mantığında düşük ücretli memura sosyal olanak sunmak gibi 'ulvi' bir amaç vardı.
Ama zamanla bu kurumlar çok büyüdü ve önemli alanları ellerinde tutar oldular.
Belediyelerden, karayollarına neredeyse her kurumun, her genel müdürlüğün bir dinlenme tesisi oluştu. Bunların bir kısmı kapatılsa da önemli bir bölümü hala devam ediyor.
Peki asıl amacına uygun kullanılıyor mu?
Amasya'da öğretmenlik yapan Şahin Dalgıç, 'acaba tatilde bir öğretmenevinde kalabilir miyim?' diye iyi niyetle bir araştırma yaptı.
Dalgıç, araştırmasını şöyle anlatıyor:
"İnternet'te şöyle bir gezi yaptım, bu yaz tatilinde hangi öğretmen evinde kalabilirim diye. Gezerken biraz da efelik yaptım doğrusu. Çünkü bu öğretmenevlerini kendimin zannediyorum. Ne de olsa bizim maaşlarımızdan kesilen paralarla ayakta duruyorlar. Fakat işiniz düştüğü zaman maalesef buralara biz öğretmenler ayak bile basamıyoruz.
Niye mi? Çünkü yer yoktur."
Dalgıç'a 'Peki kime var öyleyse?' sorusunu soruyoruz. Şu cevabı veriyor:
"Tanıdığı olana, adamı olana, hatırlı kişileri tanıyana. Ya öğretmene?
Hayır yok. Sadece adı öğretmenevi. Bari başka ad kullanın. Bizim adımızla, bizim maaşlardan kesilen aidatlarla iş yapmayın.
Öğretmen Şahin Dalgıç şu çarpıcı gerçeği de dile getiriyor:
"Yolunuz düşerse deniz kıyısındaki öğretmenevlerine bir uğrayın bakalım. Oralar daha şimdiden falanca beyler için ayırtılmıştır. Onları bir yaz boyu bekler, durur. Adamcağız ya gece yarısı çıkıp gelirse (!) otelin bazı bölümleri onun için boş bırakılır. Çünkü zarar etme korkusu yoktur. Öğretmenin parasını yeyip, ona hizmet etmeyenlere yazıklar olsun."
Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, öğretmen Dalgıç'ın kaygılarına katılıyor ve şu gerçeğin altını çiziyor:
"Öğretmenevleri tam anlamıyla yol geçen hanına dönmüş. Özellikle Milli Eğitim'e bağlı, sahil kesimlerindeki öğretmenevlerinde öğretmenlerin yer bulma şansı hiç yok. Hamili kart yakınımdır' diye bir kartla giderseniz belki bulunur."
Uygulamanın başarısız olduğu kesin.
Ancak sadece bu nedenle değil, aynı zamanda Alaattin Dinçer'in de dile getirdiği gibi 'öğretmenleri toplumdan izole' eden bu uygulamanın hala sürdürülüyor olması garip değil mi?
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in bu konuda ne düşünüdüğünü doğrusu merak ediyorum.