Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Caddebostan Plajı'nda 'bizim kadınlarımız'

İstanbul'un nüfusu 15 milyona yaklaşıyor. Nüfusu arttıkça sorunları da katlanıyor. Binaların yüzde 65'i kaçak.
Çevresi binlerce gecekonduyla kuşatılmış.
Kanalizasyon yetersiz, hala Ayamama deresi denize akıyor.
Ulaşım kilitlenmiş durumda. Boğaz'a iki köprü yetmedi üçüncüsü geliyor.
Bazı semtlerinde nefes alacak yeşil alan bile yok.
Ve hâlâ İstanbul göç alıyor. Göç bu sorunları tetikleyen en önemli etken.
Peki İstanbul'u bu hale kim getirdi?
Anadolu'yu akın akın İstanbul'a kim yolladı?
İstanbul'u sanayi şehri yapan kimdi?
Kaçak semtler oluşurken, gecekondular çığ gibi büyürken kimse sesini çıkarmadı?
Tarih talan edilirken Marmara, Haliç ve o güzelim Küçükçekmece gölü ölüme terkedilirken kim sustu, kim çığlık attı?
Şimdi kalkmış Kadıköy Caddebostan Plajı'ndaki varoş kadınının üzerinden İstanbul'a sahip çıkılıyor.
Şimdi kalkmış Zeytinburnu sahil şeridinde 'don paça soyunmuş adamların geviş getirmesi' gibi insanlık dışı yaklaşımlarla İstanbul kurtarılmaya çalışılıyor.
O insanlar gözönüne çıkınca birileri rahatsız oluyor. Orada, 'uzakta bir köy'de yaşadıkları sürece sorun yoktu tabii.
Kabul etseniz de etmeseniz de bu insanlar bizim insanlarımız. Bizim gerçeğimiz bu.
Değiştirmek de bizim görevimiz.
Anadolu İstanbul'a kendi rızasıyla gelmedi, getirildi. İstanbul'u ikinci kez 'fethetmek' için bir devlet politikası olarak bu göç teşvik edildi. Önce azınlıklar bertaraf edildi, ardından göçle İstanbul kuşatıldı.
Son 20 yılda Güneydoğu'da binlerce köy boşaltıldı. Nereye gitti bu insanlar? İstanbul, İzmir, Adana, Mersin bu süreçte varoşlarla kuşatıldı. Kentlerin 'megaköy'lere dönüşü böyle gerçekleşti. Bunun bedeli ağırdı. Sosyolojik açıdan tam bir 'travma'ydı yaşanan. Bu toplumsal travmadan herkes payına düşeni aldı, hala da alıyor.
Bu gerçek bir başka uçurumun doğmasına da neden oldu. Gelir dağılım adaletsizliği. İşin belki de kırılma noktası tam da burası. Caddebostan Plajı'nda yaşanan tartışmanın nedeni de bu.
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, önce bu açıdan çarpıcı bir tespit yapıyor;
"Ortada bu kadar büyütülecek bir sorun yok. Sadece pazar günleri bir yoğunlaşma yaşanıyor. Ama bazıları kurallara uysalarda bu insanların buraya gelmesini istemiyor. Bunun nedeni de zengin-fakir arasındaki uçurumun derinleşmesi. Bu uçurum arttıkça gerilim de artıyor. Buna kimsenin hakkı yok!"
İstanbul bir devlet politikası sonucu olarak bu noktaya geldi. Çözüm geciktikçe sorunlar daha da derinleşiyor. Bunun değişmesi için yeni İstanbul politikalarının ortaya konması gerekiyor.
Prof. Dr. Çağlar Keyder; 'Şehirlerin ülkeleri taşıdığı bir döneme girildiğini' belirtiyor ve 'İstanbul'un böyle bir şehir' olduğundan söz ediyor.
Bunun gerçekleşmesi için için devletin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin harekete geçerek İstanbul'u yeniden yaratması gerekiyor. Yoksa, şehir yaşamıyla henüz buluşamayan, varoş insanının gündelik hayat tarzını aşağılayarak İstanbul'u kimse kurtaramaz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA