İstanbul Avcılar'da son bir yıldır 500 aile inanılmaz bir dram yaşıyor. Yaşanan bu dram, deprem kuşağındaki Türkiye için tam anlamıyla ibretlik bir olay.
Önce olayı anlatalım.
Geçen yılın sonbaharında İstanbul'a son yılların en yoğun yağmuru yağınca, birçok semti sel bastı, yollar sular altında kaldı. Felaketin faturası ağırdı. Aynı yağmur Avcılar'ın Badem Sokak ve çevresinde ise bambaşka bir tehlikenin ortaya çıkmasını sağladı. Heyelan tehlikesi.
Yaklaşık 500 dairenin yer aldığı bölgede toprak kayıyordu. Tehlike ciddiydi ve evler her an yıkılabilirdi. İnsanlar çaresizce kaderini bekliyor, yetkililer ise sadece ' boşaltın' diyordu.
Yılların birikimini başlarını sokacak bir daireye yatıran vatandaş şoktaydı.
Bir kadının feryadı acı gerçeği haykırıyordu: "Boşaltın diyorsunuz ama boşaltınca biz nereye gideceğiz. Benim evim kaçak değil, imarsız değil. Devlet kira yardımı yapmaktan aciz mi? Bize bir şey söyleyin." Ne ilçe belediyesinin, ne de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bu acil durum karşısında çözüm önerisi yoktu. Hatta ciddi bir kargaşa da yaşanıyordu.
Önce ' boşaltılacak' diye tebligat çıkartan yönetim, halkın tepkisi karşısında kararını geri alıyor, halkı kaderiyle yüz yüze bırakıyordu.
Oysa bir dakika bile o insanların orada oturmamaları gerekiyordu.
İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Haluk Eyidoğan'ın bölgeye ilişkin yazdığı rapora göre; ' bölge acilen boşaltılmalı'ydı. Çünkü, Prof. Eyidoğan
' ani çökme' olabileceğinin altını çiziyordu.
Düşünebiliyor musunuz, yaklaşık 8 aydır o insanlar bu ' ani çökme'nin derin baskısı altında yaşatılıyor.
Bir anne anlatıyor; "8 aydır bekliyoruz. Bütün dengemiz bozuldu. Yıkılma korkusu bir yanda, evimizi kaybetmek bir yanda. Oğlumun psikolojisi değişti. Bizi yönetenler bırakın somut çözümleri, psikolojik destek bile vermediler. Oysa devlet vatandaşı için vardır." Avcılar'daki heyelan gerçeği, İstanbul'un pusuda bekleyen depremi için ders niteliğinde. Çünkü bu gerçek 500 daireye çözüm üretemeyen devlet ve yerel yönetimin beklenen ' büyük deprem' için ne yapabileceğini gösteriyor.
Avcılar örneği ' deprem sigortası'nın ne işe yarayacağını göstermesi bakımından çarpıcı. Evlerini sigorta ettirenler bu olayı iyi incelemeli. Çünkü o bölgede evini sigorta ettirip, primlerini düzenli ödeyen yüzlerce vatandaşa sigorta şirketlerinin verdiği cevap şaşırtıcıydı.
Nasıl mı? Anlatalım. Bölgede oturan Engin Sümer, boşaltılma kararının verilmesinden sonra sigorta yaptırdığı şirkete başvurdu. Aldığı cevap karşısında şoke oldu. Cevapta aynen şöyle deniyor: "Hadiseyle ilgili olarak yürütülen ekspertiz çalışmaları sonucu binada yer kaymasının doğrudan sebep olduğu bir hasarın bulunmadığı ve dolayısıyla rizikonun gerçekleşmediği ilgi (a) yazımızla tarafınıza bildirilmiştir." Bu yazının anlamı şu:
Kayma nedeniyle 'hasar' yoksa 'para' da yok. Olacak şey değil.
Peki devlet ne diyor bu tespite? İşte İstanbul Valiliği'nin 28 Nisan 2005 tarihli yazısı: "İlgi (b) yazı ekindeki kroki üzerinde yapılan incelemede yukarıda pafta ve parsel numarası belirtilen binanın 'YUOA' (Yerleşime Uygun Olmayan Alan) kapsamında olduğu görülmektedir." Ve gelelim 8 ay sonra gelinen noktaya. Evet sonunda olaya Bakanlar Kurulu el koydu ve söz konusu alan ' Afet Bölgesi' ilan edildi. Devlet hem kira bedeli ödeyecek, hem de uygun fiyatlarla vatandaşa ev verecek.
Şimdi hepimizin aklına takılan şu soruyu soralım: Peki 8 ayın hesabını kim verecek? Bilim adamlarının dediği gibi, ' ani çökme'de yüzlerce insan yaşamını yitirseydi sorumlusu kim olacaktı? Nasıl ' tesadüfen' yaşadığımızın farkında mısınız?