Eylül ayının sekizinci gününde Sabah'ta yayımlanan bir haber doktor okurlarımızın tepkisini çekti. Haberin başlığı:
Karısı Kurtardı, Doktor Öldürdü şeklindeydi.
Merak uyandıran başlık atmak maharettir, bu başlık da onlardan biri. İnsanda haberi okuma isteği uyandırıyor. Fakat medya ahlakı bakımından bu başlığın doğruluğu konusunda şüpheliyim, hatta şüphelerimden eminim.
Önce haberin ilk kısmını okuyalım birlikte:
"Mersin Tarsus'ta 2 yıl önce kalp krizi geçirdiği sırada eşinin yaptığı suni teneffüs ve kalp masajıyla hayata dönen 68 yaşındaki Mahir Yazlık'a bisikletiyle seyir halindeyken diş hekimi M.N.B. otomobille çarptı. Sürücü kaçarken, hastaneye kaldırılan talihsiz adam kurtarılamadı." Allah rahmet eylesin. Başımız sağ olsun.
Takip haberi değil
Bir muhabirin, servisin ya da gazetenin haberlerine konu olmuş kişileri iki yıl boyunca takip etmesi de takdire şayan. Önce kalp krizi geçirdiğinde karısı tarafından kurtarıldığı haberleştirilmiş, iki yıl önce. Şimdi de bu kaza haberi yapılmış ve içerisinde iki yıl önceki habere atıflar var.
Elbette isterseniz her şeyi birbirine bağlayabilirsiniz, fakat bu iki olay birbiriyle doğrudan bağlantılı olmayan olaylar. Dolayısıyla yapılan son haber tam anlamıyla bir takip haberi değil.
Üstelik çok daha ciddi bir sorun var. Habere konu olayda merhuma çarptığı iddia edilen kişinin mesleğiyle, olayın gerçekleşme biçimi arasında hiçbir bağlantı yok. Bu bir trafik kazası... Hastanede olmamış, tedavi süreci ile hiçbir alakası yok.
Gerçi olsaydı da durum değişmezdi.
Sorarım size: Çarpan kişi gazeteci olsaydı da aynı başlığı mı atacaktınız? Gazetecilerin karıştığı bütün olaylar için başlıkta 'gazeteci' tabirinin kullanılması size doğru gelir mi?
İroni yeteneğinizi sergileme gayretinizi anlıyorum ama bu sizi ayrımcılığa itmemeli. Üstelik bir insan hayatını kaybetmiş.
Rencide edici
Türkiye'de 140 binden fazla doktor var. Pek çoğunun bu hadiseden haberi bile yok. Öte yandan bu tarz haberlerin sonuçları hepsini etkileyebilir.
Özellikle bu neviden haberlerde şüphelinin ya da failin mesleğine zorunlu olmadıkça atıf yapılmamalı.
Adı geçen meslek erbabı tahfif edilmemeli, töhmet altında bırakılmamalı. Herhangi bir meslek grubunun saygınlığına gölge düşürebilecek ifadelerden ve üsluptan kaçınılmalı.
Pek çok doktor okurumuzun da belirttiği gibi 'sağlıkta şiddet' adını verebileceğimiz bir sorun var. Bu tarz ifadeler sorunu körükleyebilir.
Doktorları hedef gösterebilir.
Yapmayın!
***
İhanet çetesi nereden çıktı?
Antalya Film Festivali için düzenlenen basın toplantısında Menderes Türel, festivale gelecek yabancı misafirlere 'gelmeyin' diye mektup yazan kişilerden söz ediyor. Bunun üzerine Funda Karayel bu kişilere hitaben bir mektup kaleme alıyor.
Hepi topu 11 cümleden oluşan usturuplu bir çağrı.
İçinde 'ihanet' ya da bu anlama gelecek bir kelime geçmiyor.
Günaydın bu mektubu birinci sayfadan anons ederken 'İhanet Çetesine Mektup' başlığını kullanıyor.
Sabah gazetesi ise bir adım daha ileri giderek 'Başkan'dan İhanet Çetesine Mektup' başlığını tercih ediyor:
"Başkan Menderes Türel, 55. Uluslararası Antalya Film Festivali'nin yabancı konuklarına 'gelmeyin' çağrısı yapanlara mektup gönderdi: 'Bunun adı ülkeye ihanettir. Bize köstek olmayın."
İşin aslı
Sinema meslek birliklerinden okur temsilcisine şikâyet mektupları, telefonları yağdı. Onlara da anlattığım gibi:
Açık mektubu yazan kişi Funda Karayel, Menderes Türel değil; bu bir...
Kimseye göndermiyor, gazetede yayımlıyor; bu iki...
Başkanın ağzından ilk sayfada tırnak içinde duyurulan ifadeler yazının hiçbir yerinde geçmiyor; bu üç.
Menderes Türel ya da Funda Karayel, ulusal yarışmanın kaldırılmasını eleştirenlerden değil, yabancı konuklara 'gelmeyin' çağrısı yapanlardan söz ediyor; bu da dört.
Nitekim geçen hafta içinde Kültür Bakanı ve Antalya Belediye Başkanı ile meslek kuruluşlarının temsilcileri buluşup konuyu son derece demokratik ve yapıcı bir biçimde ele almışlar. Olması gerektiği gibi...
Haberlerin sunumu ve kelime seçimi bu yüzden önemli... Sözünü ettiğim iki anons ve spot nedeniyle Menderes Türel söylemediği bir şeyi söylemiş, yapmadığı bir şeyi yapmış; Funda Karayel de yazmadığı bir şeyi yazmış gibi gösterilmiş.
Oysa birinci sayfa editörlerine düşen metne sıkı sıkıya bağlı kalmak, ekleme ve çıkarma yapmamak. Aksi takdirde 'aşağı mahallede söyler, yukarı mahallede duyar; kendisi de inanır' durumu ortaya çıkar.
***
Okurdan kısa kısa
Fahri okur temsilcilerimiz, çok dikkatli okurlarımız var, kendilerine minnettarım.
Gazeteyi dikkatle okur, gördükleri sorunları benimle paylaşırlar. Ben de ya ilgilisini ikaz eder ya da/ve de bu köşede paylaşırım.
İşte iki önemli husus:
Bir: "Mütevazi kelimesi 'birbirine paralel olan' anlamına gelir. Mütevazı ise 'alçak gönüllü' demektir. Halen bu ikisi arasındaki farkı bilmeyen muhabirler, editörler var." Okurumuz örnekleri de göndermiş; bazıları aynı yazı içerisinde üç kez yanlış kullanılmış.
İki: "Oytun Şanal ölmüş. Gazetemiz haber yapmış: 'Şanal kendisi gibi dublaj sanatçısı olan Elçin Şanal'la evliydi.' İki yanlış aynı satırda... Şanal çifti tiyatro sanatçısıdır. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda uzun yıllar çalıştılar. Dublaj onların ikinci işiydi. Yine bir kes-yapıştır haberi." Gönül isterdi ki hayatını kaybeden değerlerimizin ardından onların anısını yaşatan güzel ve kapsamlı yazılar yazılsın.
Bunu yapamıyorsak en azından haberleri eksik yapmayalım.