Doktor ve hastanelerle ilgili övgü içeren haberlerin ardından umumiyetle iki tür tepki gelir okurlardan.
Aynı dertten mustarip olanlar doktora nasıl ulaşabileceklerini sorarlar. Arayış içerisindedirler ve bu haber onları umutlandırmıştır.
Vaktiyle aynı dertten mustarip olmuş ve deva bulamamış olanlar ise aynı doktor ya da hastane hakkındaki menfi tecrübelerini aktarırlar, habere karşı çıkarlar.
"Babamız, annemiz ya da kardeşimiz aynı yerde, aynı doktora ameliyat oldu; sakat kaldı ya da öldü. Bütün hak arama çabalarımız sonuçsuz kaldı. Niye hâlâ bu insanların reklamını yapıyorsunuz" diyenler olur.
Yalnızca bu iki farklı tepki türü bile sağlık haberciliğinin ne kadar önemli olduğunu, sağlık haberleri yapmanın nasıl bir uzmanlık gerektirdiğini anlatmak için yeterli.
Aynı işi, aynı başarıyla yapan birçok kurum ve hekim varken siz bunlardan sadece birinin ya da birkaçının haberini verirseniz reklam yapmış ve haksız rekabete yol açmış olursunuz.
Bir sağlık kurumu ya da kişisi hakkında yalnızca olumlu haberler verip olumsuz haberleri gizlerseniz halkın sağlığını tehlikeye atmış olursunuz.
Bunlar okurlar nezdindeki güvenilirliğinizi zedeleyen yaklaşımlar.
***
İyimserlik mi gerçekçilik mi?
Sağlık haberciliğindeki 'iyimserlik' yaklaşımını bir noktaya kadar anlamak mümkün...
Tamam, korku ve paniğe yol açacak haberleri verirken dikkatli bir dil kullanalım.
Tamam, olumlu haberleri ön plana çıkaralım, tıptaki gelişmeleri teşvik edelim.
Fakat abartmayalım.
Çünkü ipin ucunu kaçırma, insanları boş vaatlerle kandırma, gerçekçi olmayan beklentilere sürükleme riski var.
Yüzde yüz başarıya ulaşmamış bir doktorun, hastanenin, ilacın ya da henüz bilimsel kesinlik kazanmamış bir tedavi yönteminin haberini verirken abartılı ifadeler kullanırsanız hayal tacirliği yapmış olursunuz.
Sağlık haberleri yaparken gerçekçi, objektif, adil ve dengeli olmak bence daha önemli...
***
Cevap hakkına saygı
Gazeteciliğin zıvanadan çıktığı bir diğer konu da 'suçlayıcı sağlık haberleri...'
Hasta haklarını ve kamu yararını savunmak elbette önemli... Vatandaşları kendilerini bekleyen tehlikelere karşı uyarmak, elbette bir gazetecilik görevi...
Hastalara kötü muamele eden, onları dolandıran, sağlıklarını tehlikeye atan kişi ve kurumlar varsa elbette bunlar ifşa edilmeli...
Fakat kantarın topuzunu kaçırmadan...
Yargısız infaz yapmadan... Tek yanlı ifadeler kullanmadan... Cevap hakkını ortadan kaldırmadan...
Eksik araştırmaya dayanmadan...
İlgilileri arayıp 'hakkınızda böyle suçlamalar var, ne diyorsunuz' diye sormak, onları linç etmekten zor olmasa gerek.
***
Çıkar çatışması
Gazeteciler sağlık hizmeti aldıkları kurumların ya da kişilerin haberini yapabilir mi? Bu ifadeyi sağlık ve bakım hizmetleri olarak genişletip aynı soruyu tekrar soralım.
Cevap: Yapmamalı... Gerçekten haber değeri olduğuna inanılan bir durum varsa ve bu değer yazı işleri tarafından da onaylanmışsa bazı istisnalar yapılabilir. Fakat o durumda da haberi yapan ya da yaptıran kişiyle habere konu kişi ve kurumlar arasındaki ilişki açık ve seçik bir biçimde belirtilmeli.
Her halükarda bu haberler avantaj ve avanta sağlayacak şekilde yapılmamalı. Bir haber sağlık kurumlarına, bakım kurumlarına ya da çalışanlarına avantaj sağlamak maksadıyla yapılıyorsa o bir haber değil reklamdır.
Sağlık kurumlarının reklam verebilmesi sıkı kurallara bağlanmıştır. Hile ve desise ile bu sınırlamaların arkasından dolaşılmamalı...
Peki, bir gazeteci yaptığı sağlık haberi nedeniyle bazı avantalar, indirimler ya da ücretsiz muameleler elde ediyorsa durum nedir?
İşte bu apaçık bir ahlaksızlıktır.
***
Gazetecilik cezalandırılıyor
Almanya'daki kimi yargı makamlarının Sabah Avrupa'ya kestikleri para cezası bir ombudsman değerlendirmesini bile hak etmiyor.
Yargı bağımsızlığının bir masal olduğunu zaten biliyoruz. Bu kararları alan Alman yargısı, Alman politikasının bir aparatından başka bir şey değildir.
Meslek ahlakıyla ya da hukukuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yaptırım bu... Tamamen siyasi... Meslek etiği bakımından incelenemeyecek kadar süfli.
Haberler cezalandırılıyor, gazetecilik cezalandırılıyor.
Terör örgütlerinin çıkardığı gazetelere kol kanat geren, bu yayınlardaki katliam çağrılarını, terör ve cinayet övgülerini görmezden gelen Almanya'ya ancak bu yakışırdı.
Türkiye'de gün aşırı basın özgürlüğü, medya etiği seminerleri, çalıştayları, yuvarlak masa toplantıları düzenleyen Almanya ve Avrupa Birliği menşeli kurum ve kuruluşların sessizliğine, hatta onaylar tavırlarına bakıyorum da...
Sanırım işe kendi ülkelerinden başlamaları, oraya yoğunlaşmaları daha yararlı olacak.