Etik adını verdiğim alan istisnasız bütün insan davranışlarıyla ilgilenir. Oysa yasalar öyle değildir.
Şu cümleler Hüsrev Hatemi'nin Basın Ahlakı kitabından: "Bütün meslekler toplum için bir fonksiyon icra eder. Sağlıklı bir toplumda ancak topluma yararlı meslekler bulunur."
"...Topluma yararlı olan mesleklerin ana amaçlarından saptırılmaması gerekir. Bu meslekler ancak toplum için yararlı oldukları ölçü ve alanda 'meşru' olurlar.
Topluma zarar vermeye başlarlarsa, toplumun da kendini savunma hakkı ve görevi ortaya çıkar.
Basın mesleği de bu kuralın dışında kalamaz."
Peki toplum bu hakkını nasıl kullanabilir?
Cevap yazının girişinde vurguladığımız farkta gizli.
Yasalar emredicidir. Oysa ahlak kuralları tavsiye niteliğindedir; bir tür rehberlik hizmeti sunarlar.
Yasalar yazılı olmak zorundadır.
Yazılı metinlerde ya da mahkeme içtihatlarında suçlar ve cezalar ayrıntılı bir şekilde tanımlanır. Oysa ahlak kuralları genel vicdani kanaatlere göre şekillenir ve değişir. Suçluluk ya da masumiyetten ziyade iyilik ve kötülükle meşgul olur. Yazılı olma zorunluluğu yoktur.
Yasaların uygulanması şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran devlet tarafından güvence altına alınmıştır.
Oysa ahlaki ilkelerin tespit ve tatbiki kişilerin özgür iradelerine bırakılmışt ır. Yasalara uymamak sizi hürriyetinizden mahrum edebilir. Ama ahlak kuralları çiğnemenin sonuçları daha çok manevidir. İtibar kaybedersiniz, reputasyonunuz zarar görür. Ki bu da ancak ahlaki ilkeler konusunda geniş bir toplumsal mutabakat mevcutsa ve sizin o ilkeyi kasten ihlal ettiğiniz düşünülüyorsa gerçekleşir.
Yasaların ahlak kurallarından beslendiği doğrudur ama bu, bütün ahlak kurallarının yasaya dönüştüğü anlamına gelmez. Sözgelimi davetinize icabet etmemek için gerçek dışı mazeretler üreten bir arkadaşınızı mahkemeye vermezsiniz. Sizi çok sevdiği konusunda yalan söyleyen sevgilinizi de. Evet, yalan söylemek her zaman kötüdür; ancak sadece bazı durumlarda suç sayılmıştır. Mahkemede yalancı şahitlik yapmak ya da bir sözleşmenin şartları konusunda yalan beyanda bulunmak gibi.
Öte yandan kimi durumlarda yasalarla ahlak kuralları çelişebilir.
Sözgelimi, bir mahkeme tarafından alınan yayın yasağı kararı gazeteciler tarafından 'kamuoyunun bilgilenme hakkı'nı ihlal ettiği gerekçesiyle meslek ahlakına aykırı bulunabilir.
Şurası önemli. Yasalar bir dilin gramerinin izin verdiği ölçüde kesindir.
Oysa etik ilkeler konusunda aynı kesinlikten söz etmek zordur. Meslek erbabı neyin etik olduğu konusunda farklı görüşlere sahip olabilir.
Bunu kendi aralarında tartışabilir ve farklı tavırlar sergileyebilirler.
Bu tartışmaya herkes katılabilir, ancak yasa ile ahlak arasındaki sınırı ihlal etmemek, fikir ve ifade özgürlüğünü yok etmemek kaydıyla.
Etik kodların çiğnenmesinden kaynaklanan yaptırımlar kişilerin özgür seçimlerine dayanmalı ve vicdani olmalıdır. Resmi kurumlar böyle durumlarda kendilerini toplumun yerine koyup kısıtlayıcı kararlar almak yerine inisiyatifi bireylerin kendilerine bırakmalıdır. Zaman ustadır ve okur etik konusunda taşıdığı kaygıları bir gazeteyi almayarak, bir haber bültenini izlemeyerek, etik ihlalcilerini protesto ederek ve eleştirerek gösterme yeteneğine sahiptir.
Son olarak... Etik konusunda en büyük sorumluluk gazetecilere düşer.
Sorumlu, doğru, dengeli ve adil yayın yapmak; etik ilkeler saptayıp onlara uymak medya kuruluşlarının güçlenmesini, güven kazanmasını sağlar. Etik kodlar konusunda gösterilen tutarlılık ve tarafsızlık, unutmayalım ki, basın özgürlüğünün en önemli teminatlarından biridir. Tutarsızlık ve umursamazlık basın mesleğini savunmasız hale getirir.