Ebola alarmı, ebola şüphesi gibi başlıklarla sık sık karşılaşır olduk.
Türkiye'de henüz kesinleşmiş bir vaka yok. Buna rağmen İstanbul, Diyarbakır, Hatay, Gebze, Kocaeli, Antalya gibi şehirlerin adı 'endişe' listesine girdi.
Öyle ki, Afrika'dan ya da Ortadoğu'dan gelip havaalanında şüpheli bir şekilde rahatsızlanan, kaldığı otelde ateşi çıkan her yolcu ya da turist için teyakkuza geçiyoruz. Bunun nedeni hastalığın 1976'dan beri kitleleri tehdit eden en yaygın, en ölümcül salgın haline gelmesi.
Sabah da 'alarm' veren gazetelerden...
Deniz Derin'in 17 Ekim 2014'te yayımlanan haberinin başlığı: İstanbul'da Ebola Alarmı. Haberde, 'Hac görevini tamamladıktan sonra ülkesine gitmek için Türkiye'den kalkacak uçağı bekleyen Endonezyalı turist Rabi Zayyano Haske'nin Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali'nde fenalaştığı, kaldığı Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde öldüğü, cesedinin Adli Tıp Kurumu'nda karantinaya alındığı ve tetkiklerin sürdüğü' anlatılıyor.
Endonezyalı değil
Endonezya Konsolosluğu'ndan Maya Damayanti imzalı bir mektup geldi. Habere itiraz eden Damayanti özetle şöyle diyor: "Olayı doğrulamak için polisle, hastaneyle ve Adli Tıp Kurumu yetkilileriyle görüştük.
Cidde'deki konsolosluk ofisimizle temas kurup Endonezyalı hacıların listesini kontrol ettik.
Araştırmalarımız gösterdi ki adı geçen kişi Endonezya değil Nijerya vatandaşı imiş."
Mektup şöyle devam ediyor:
"Endonezya'daki sağlık koşulları, özellikle ebola hastalığının mevcudiyeti, konusunda yanlış bilgiler veren ve soru işaretleri doğuran bu haberi düzeltmenizi ya da kaldırmanızı istiyoruz. Bu tür hatalı haberlerin önüne geçmek için olayın bütün taraflarıyla önceden görüşerek bilgileri teyid etmenizi öneriyoruz."
Haklı bir eleştiri... Haske'nin Endonezya vatandaşı olmadığı ertesi gün ortaya çıktı. Buna rağmen sabah.com. tr'deki haber aynı şekilde duruyor. Acilen düzeltilmeli ya da altına bir not düşülmeli.
Bu da yeterli değil. Adı geçen kişinin ebola virüsü taşımadığını da artık biliyoruz.
Devam haberi de ilk haberin altına eklenmeli. Bu sayede hem okurlarımızın Endonezya hakkında olumsuz fikirlere, korku ve endişelere kapılmasının önüne geçilebilir hem de İstanbul'daki şüphenin yersiz olduğu belirtilmiş olur.
Hassas bir denge
Peki, nasıl oldu da Haske, Endonezya vatandaşı yapıldı?
Muhabirimize bu bilgiyi Adli Tıp Kurumu'ndan üst düzey bir yetkili vermiş. Fakat muhabirimizin elinde bu görüşmeye dair yazılı bir metin ya da ses kaydı yok. Bu yüzden yetkilinin adını açıklamıyoruz. Muhabirimize bir kaynaktan aldığı bilgileri başka kaynaklardan teyit etmeden habere koymaması gerektiğini hatırlatmakla yetinelim. Maddi hata yapmamak için veri kontrolü şart.
Olaya daha geniş bir perspektiften baktığımızda şunu görüyoruz: Ebola haberleri konusunda bir ortak perspektif ve duyarlılık gelişmedi.
Dünya Sağlık Örgütü ve Sınır Tanımayan Doktorlar gibi kuruluşlar ebola haberleri konusunda medyayı eleştirdiler. Uyarılarının dikkate alınmadığını söylediler.
Bu eleştirilerin ortak noktası Washington Post medya muhabiri Paul Farhi'nin "Medya ebola haberlerine gereken önceliği verseydi, son salgının önüne geçilebilir miydi" sorusuna olumlu yanıt vermeleri. Birkaç istisna hariç dünya medyası bu konuda geç kaldı, dengeli, uyarıcı ve önleyici bir yayın politikası izleyemedi, konuyu ölümler binlerle ifade edilen sayılara ulaşınca gündemine aldı.
Bu ele alış biçimi de son derece sorunluydu.
Kimileri, CNN örneğinde olduğu gibi, soruna dikkat çekmek adına korku ve kaygıyı artıracak, paniğe yol açabilecek yayınlar yaptı. Kimileri de, BBC örneğinde olduğu gibi, soğukkanlı ve yatıştırıcı olmak adına umursamaz bir görüntü verdi. İkisi de yanlış. Korku ile umut arasında bir dehşet dengesi kurmadan, abartıya ve umursamazlığa kaçmadan haber yapmak önemli.
Aynı şey Türk medyası için de geçerli. ebola ve Mers virüsleri hakkındaki bilgilendirici haberlere salgın başladıktan çok sonra, ancak sözünü ettiğimiz şüpheler ortaya çıkınca yer verildi. Bu gerekli ama yeterli değil.