Ombudsmanlık...
Türkiye'de ne yazık ki tam anlamıyla oturmamış bir görev alanı. Bu konuyu, her vesileyle tartışıp bazı genel ilkeler belirlemenin gerekli olduğunu Hürriyet gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici'nin dünkü yazısını okuduktan sonra bir kez daha anladım.
Dört meslektaşından biri olarak Sayın Bildirici'yi arayıp görüşlerimi kendisiyle paylaştım.
Öncelikle yazının mesleki anlamda beni üzdüğünü söylemeliyim. Sayın Bildirici, yazısında kendi gazetesinin durumundan çok, bence rolünü abartarak, ombudsmanlığını benim yürüttüğüm Sabah gazetesinin habercilik anlayışına yönelik eleştirilere ağırlık vermiş.
Bunları hiç değilse ilk elden benimle paylaşarak yaklaşımıma saygı duysaydı, mesleğimizi daha işlevsel ve güçlü hale getirecek bir adım atmış olurdu.
Geç değil ve zaten benim amacım da kavgayı sürdürmek değil. Durumu bir fırsata çevirmek... Bunu da kendi ombudsmanlık örneğimi sergileyerek ve görüşlerimi sayın Bildirici'nin 'bir Sabah okuru olarak yazdığı' yazısıyla sınırlı tutarak yapacağım.
"Hürriyet'in yaptığı gibi 'Yayın İlkeleri' hazırlayacağının işareti mi acaba" cümlesinden Sayın Bildirici'nin Sabah gazetesinin yayın ilkelerinden haberdar olmadığını anlıyoruz. Eksik bir araştırma, yanlış bir bilgi. Kendisine bu ilkeleri gönderdim. Ama şunu da söylemeliyim. İlkeleri hazırlamak kadar gazetenin bu ilkelere uygun çalışıp çalışmadığını denetlemek de önemlidir. Her ombudsman kendi gazetesi için bunu da yapar. Sabah gazetesi adına ben yapıyorum. Sayın Bildirici'nin öncelikli görevi de kendi gazetesinin, ilan ettiği yayın ilkelerine uygun davranıp davranmadığını denetlemektir.
Yazının girişinde sayın Bildirici 90'larda yaşanan medya savaşlarının kötülüğüne dikkat çekiyor ve bunun tekrarlanmamasını temenni ediyor.
Kesinlikle katılıyorum. Fakat Hürriyet gazetesi okur temsilcisi olarak, hiçbir ilgili ile görüşmeden, Sabah gazetesinin haber ve yazılarını tek yanlı olarak eleştirmekle sayın Bildirici'nin yazısının ne yazık ki medya barışına, hatta latife ile söylemek gerekirse ombudsmanlık barışına, hizmet ettiğini söylemek zor. Yetki aşımı bir yana, ombudsman kararını bütün tarafları önyargısız bir tavırla dinledikten sonra verir ve açıklar. Sayın Bildirici de öyle yapmalıydı.
Sayın Bildirici'nin "Bir kadın sunucunun iktidar partisi sözcüsünün dekoltesine müdahalesinin ardından işten çıkarılması haberdir," diyerek Sabah'ın bu olayda haber değeri görmemesini şaşırtıcı bulması bence hatalı bir yaklaşımdır. Kendi gazetesinin iddialarını sorgulamadan benimsediğini gösterir. Haber değeri açısından bakarsak...
Hüseyin Çelik'in bu konuda bir açıklama yapmasının haber değeri taşıyıp taşımadığı başka bir tartışma, kanalın tavrı ile açıklama arasında bir illiyet bağının bulunup bulunmamasının haber değeri taşıyıp taşımadığı başka bir tartışmadır. Sabah'ın haberlerinde olayın gelişimi ile Çelik'in açıklamaları arasında doğrudan bağlantı bulunmadığı iddia edilmiştir. Başka bir gazete tam aksini iddia edebilir. Sayın Bildirici'nin buna itibar etmeden ve taraflarla bizzat görüşmeden kendi gazetesinin iddialarını gerçek gibi yansıtması doğru olmamıştır.
Bir cümlede "Hürriyet'in haberlerinde üslup ve yaklaşım sorunu göremedim" derken, devamında, "Sabah'ın, 'ATV'nin ya da yapımcı kuruluşun görüşünü yansıttınız mı?' eleştirisinde haklılık payı var" demesi çelişkili bir yaklaşımdır. Benzer şekilde "ATV yöneticilerini üç gün boyunca aramalarına rağmen yanıt vermemişler" cümlesinden hemen sonra sayın Bildirici'nin ATV yöneticilerini arayarak bu bilgiyi teyit etmesi ve köşesinde paylaşması gerekirdi.
Sayın Bildirici, Sabah yazarlarını eleştirirken bence 'indirgemeci' bir yaklaşım sergilemiş, bunu da eleştirdiği kişilerle görüşmeden yapmıştır.
Metin analizi dilbilimsel bir tartışma ve bu konuda farklı ekoller var. Mesleki anlamda sayın Bildirici benim gözümde herhangi bir köşe yazarı değil, okur temsilcisidir. Gazetesinden farklı motivasyonlarla hareket etmesi gerekir. Bir gazetenin okur temsilcisi olarak başka bir gazetenin yazarlarını, kendileriyle görüşmeden, itham etmesi (Yüksel Aytuğ'a yönelik 'aşağılama' ithamı) doğru bir yaklaşım olmamıştır. Sabah Okur Temsilcisi olarak bu eleştirileri ilgililerine ilettim, cevaplarını paylaşacağım.
Ombudsmanlar olarak bizler, medya ortamı ne kadar gergin olursa olsun soğukkanlı davranmak, sorumluluk ve yetkilerimizin bilincinde olmak zorundayız. Sayın Bildirici'nin, Sabah'a atıf yapan başlığından ilham alarak söylemek gerekirse, 'Hürriyet okurlarının bilme hakkı' konusundaki başarılı çalışmalarını bekliyorum. Bu tartışmanın medya barışına hizmet etmesini ve mesleğimizi daha anlamlı hale getirmesini diliyorum.