Bu yıl 49'uncu yıldönümünü kutlayan Altın Portakal'ı izliyorum. Her sene festivalde magazin dünyasını ilgilendiren bir yığın olay oluyor. Medyatik jüri kuruluyor. Popülizm tavan yapıyor. Antalyalılar ünlü görebilmek için kırk takla atıyor. Velhasıl film festivalinde ortalık hep karışıyor. Kabul edelim ki, Antalya Film Festivali ne Berlin, ne Cannes ne de Venedik olur! Bir ülkenin demokrasisi, gelişmişlik düzeyi neyse festivali de, sineması da o işte! Bütün bunları bir yana bırakıp sinemaya dönersek gerçek olan şu: Türk sineması konfeksiyonda, ekmekte ve pek çok sektörde olduğu gibi merdivenaltı üretim yapıyor. Ülkenin sinema sanayisi yok.
Çekilen filmlerle ABD'nin Hollywood'u ve Hindistan'ın ulusal platformu Bollywood'u gibi bir yapı kurmamız mümkün değil.
Kısacası Antalyawood olmaz.
***
ABD'de bir yılda
1.5 milyar adet bilet kesiliyor. Nüfus başına
5 bilet düşüyor. Türkiye'de 2011'de
35 milyon adet bilet kesildi. Kişi başına düşen bilet sayısı
0.5.
Sinema Dergisi
Antrakt'ın verilerine göre, Türkiye'de yerli yabancı film hasılatı geçen yıl
360 milyon lirayı buldu. Rakam orta ölçekli bir sanayi şirketinin cirosu kadar...
Sektörde
3 bin 500 set işçisi, derneklere kayıtlı 250 yönetmen ile iş yapabilen
40 ile 60 arasında yapımcı var.
Oyuncu sayısına gelince, topu topu
5 bin civarında.
Tiyatro. sinema, dizi.
İşte Türk şov dünyasının envanteri.
***
Son yıllarda dünyada ulusal seyirciyi yakalayan iki ülke var:
Hindistan ve
Türkiye. Türkiye'de geçen yıl yapılan 360 milyon liralık gişe hasılatının içinde ulusal seyirciye kesilen biletin payı
yüzde 47 'yi geçti.
10 yıl önce bu oran
yüzde 5'i geçmiyordu. Her şey 10 yıl önce çıkan
sinema yasası ile başladı. Yasayla birlikte bir
destek fonu kuruldu. Fonun kaynağını da biletten alınan yüzde 10'luk kesinti oluşturdu. Yasa gereği sinemaya bu paranın üçte biri veriliyor, kalan üçte ikisi de
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na gidiyor. Böylece sektöre her yıl destek fonundan yüzde 10'luk kaynak giriyor. Sinema, bırakın devlete yük olmayı, kendi kaynağını kendisi yaratıyor.
Gelin görün ki, kendi yarattığı kaynağı bir türlü istediği gibi kullanamıyor!
Sinema ihracatında sınıfta kalan bir ülke Türkiye. Büyük sıkıntı yaşıyor. Sinemacılar ihracatta atılım için bu kaynağı devreye sokamıyor. Türkiye'nin kendi filmlerini pazarlayacağı bir örgütü yok. Oysa özerk, "
Türk Film" pazarlama şirketi kurulmalı.
***
Ancak Türk sinemasının önünde çok ciddi bir engel var. Yapım ve dağıtım şirketleri bunun adına, "
sinema balonu" diyor. "
Emlakta balon oluştu mu, oluşmadı mı," tartışmasının sürdüğü bir dönemde sinemadan gelen uyarıyı ciddiye aldım. Çünkü destek fonundan sinemaya her yıl yaklaşık
10-
12 milyon lira para aktarılıyor. Bu fondan genç sinemacılar
250 bin lira teşvik alıyor. Gençler, 10 yılda üç aşağı beş yukarı
700 film yapmış. Bunun ancak
yüzde 10'u seyirciye ulaşmış. Yapılan filmler
kutularda bekliyor. Bu filmleri reyting derdindeki TV'ler almıyor. Salonlarda gösterim şansı yok. Çoğu sanat filmi muamelesi görüyor. Elbette bunların arasında çok iyi iş yapanlar da var. Ama istisnalar kaideyi bozmuyor.
Çoğu hem film hem film değil.
Küçük desteklerle iyi film yapılmıyor.
Bu işe el atılmazsa balon patlayacak!!!