AK Parti'nin dördüncü olağan kongresini dikkatle izledim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bundan sonra parti genel başkanı olarak sahnede olmayacak. Âşık Veysel'in dizeleriyle, "Uzun ince bir yoldayım, işte geldim, gidiyorum..." dedi. Ama yaptığı konuşma bir veda hutbesi değildi.
Erdoğan yüksek sesle kendi kendisiyle ve teşkilatıyla konuştu.
Kongrenin en ilgi çeken yanı HAMAS lideri Meşal'in çok alkış almasıydı.
Rahmetli Erbakan'ın yabancı konuk kadrosu kongredeydi.
Erdoğan, Osmanlı'dan Selçuklu İmparatorluğu'na vurgu yaptı. "Türk- İslam" sentezine dayalı bu konuşmayı Demokrat Parti ve ANAP'la soslandırmış olsa bile miladı kendisinden başlatan bir konuşmaydı bu.
Başbakan kendi "Milli Görüş" yolculuğunu anlattı.
Kalabalık çok, heyecan az, özellikle protokoldeki konuklara ilgi yoktu.
Ne diyelim!..
Market ekonomisi heyecan ve yeniliği seviyor, tarihi geçmiş ürünlere ilgi göstermiyor.
Gördüğüm tablo şu:
AK Parti'nin kafası karışmış. Açıkçası bu kurultaydan alternatifsizlik çıkıyor. Tayyip Erdoğan alternatifsiz bir lider. Önerilen model ise güçlü parti, güçlü teşkilat, güçlü genel sekreterlik. Tabir yerindeyse Komünist Parti gibi. Ortada 2023 yılının söylemi var ama lider henüz belli değil.
Erdoğan'ın konuşmasında ağırlık dış politika ve büyük devlet söylemi üzerine kuruluydu. Balkanlar'dan Sahra Altı Afrika'ya kadar her ülkenin başkentine selam yolladı Başbakan. Bir tek Washington, Moskova ve Brüksel yoktu hatta. Sanki geçmişin uzlaştırıcıları, geleceğin birleştirici tarafı olmayacakmış gibi! Sakın, politika belirleyen ülke olalım derken üçüncü dünya ülkeleri ligine kaymayalım!..
Bu arada CHP, medyaya ambargoyu bahane etti. MHP, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Barzani var, gelmem dedi. BDP hiç davet edilmedi. DP ve Saadet Partisi geldi. Çok kalmadan salonu terk etti.