Tam 13 yıl önce 1996'da pek çok sanayileşmiş ülke başı çekti. Dediler ki; "Gezegenimizi kirletmekten vazgeçelim!" İlk adım atıldı ve "Kyoto Protokolü" imzalandı. Sanayi atıkları, fosil yakıtlar, giderek boyut değiştiren endüstri derken, dünya ısınmaya, kafalar karışmaya başladı. Bugün geldiğimiz noktada Kyoto süreci miladını doldurdu. Şimdi Kyoto'dan daha iyi, mükemmel olmak için erken olan "Kopenhag süreci" başladı.
Kyoto sürecinde hangi ülke dersini çalıştı, kim, işi ağırdan aldı, hangi gelişmiş ülkeler sınıfta kaldı? Gelin, bir değerlendirme yapalım. Önce, yeşil ticaretinden etkilenen bir ekonomi yaratan İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinin hakkını teslim edelim. Bu ülkeler işin başında Kyoto Protokolü'nü imzalayıp, "Emisyon azaltma yoluna" gittiler.
Emisyon azaltma deyince karşımıza, enerji üretiminde ve endüstriyel üretimde emisyon azaltılması konusu çıkıyor. Her ikisi de refahın ve ekonomik büyümenin anahtarı. Kimse evinin hazinesini başkasına kaptırmak istemiyor.
OECD ve diğer Avrupa ülkeleri bu düşünceyle hareket ederek, Kyoto'yu ağır aksak yürüttüler. Çin, ABD ve Rusya ise sınıfta kaldı. Bu üç ülke "emisyon azaltma" için kıllarını bile kıpırdatmadı. Sürekli top çevirdiler. Geldiğimiz noktada çok ciddi küresel sosyal baskı karşısında sıkıntı çekiyorlar. Önlerinde iki yol var: Ya yeni bir top çevirme tekniği bulacaklar. Ya kademe kademe sorumluluk alacaklar.