Tuhaf bir durumla karşı karşıyayız. Tabir yerindeyse Merkez Bankası kafası kesik tavuk gibi ortalıkta dolaşıyor! Yetkisi olmamasına rağmen Hazine'ye kredi vermeye çalışıyor.
Durduk yerde yasasını delmeye, özerklik gücünü yok etmeye uğraşıyor! Sözü uzatmayalım. İstikrarın simgesi sayılan Merkez Bankası nereye koşuyor; ona bakalım.
Üzülerek söylüyorum. Merkez Bankası'nın elinde hâlâ "IMF ile anlaşma olacak veya olmayacak" diye hazırlanmış bir bilgi seti olmadığı gibi fikir de yok. Geçtiğimiz Ekim'den bu yana Hazine dahil tüm bürokratlar, IMF görüşmelerinin dışında bırakıldı. Ayrıca IMF, Dünya Bankası, OECD ve reyting şirketlerinin ayılıp bayılıp göklere çıkardığı meşhur Orta Vadeli Program (OVP) ile TBMM'de görüşülen ve yığınla soru içeren 2010 Bütçesi sıkıntıyı artırıyor. Merkez Bankası her iki konuda da referansını kaybetmiş durumda!..
***
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, bir süre önce TBMM'deydi. 2010 Bütçe Sunumu'nda
70 sayfalık Merkez Bankası faslı görüşülürken dedi ki:
"Bütçe fasıllarının altı tatminkâr bir şekilde doldurulmazsa tek haneli faizleri unutun!.."
Çift haneli faiz dönemi unutulur mu?
Uyarı ciddi.
Üstelik bütçede
gelir hedefinin tutması, yapılacak zamlara ve iç pazarın canlanmasına bağlı. 2010 Bütçesi'nde giderler kısılacağı kadar kısılmış. Herkes gözünü sağlık harcamalarına dikmiş. Ortada domuz gribi alarmı, Dünya Sağlık Örgütü'nün risk, "4.4 trilyon dolar" diye yaptığı uyarı var. Türkiye domuz gribine ekonomik bakmak zorunda, bu durumda sağlıkta tasarruf nasıl sağlanacak?
***
Tablo kritik.
Merkez Bankası işin kolayını bulmuş. Hazine'ye faiz indirimleriyle sağladığı yararı farklılaştırmak için kolları sıvamış. Merkez Bankası, Hazine'nin borçlanma maliyetlerini düşük tutmak ve bankacılık sisteminin borçlanmasının devamını sağlamak için
"2000-2001" döneminde bankacılık sistemini kurtarmak adına aldığı ve bilançosunda tuttuğu
8.9 milyar liralık Devlet İç Borçlanma Portföyünü
(DİBS) sürdürmek istiyor.
Bu mümkün mü?
Kesinlikle hayır!
Her şeyden önce mevzuatı buna izin vermiyor. Eğer Merkez Bankası yeni bir DİBS portföyü oluşturacaksa yeni bir mevzuata ihtiyaç var. Aksi takdirde kural ihlali yapar. Bu yüzden özerkliği çiğnemeye değer mi?
Peki, durum bu iken Merkez Bankası niye kural ihlal ediyor? Kimin baskısı altında? Bankacıların mı; yoksa Hazine Müsteşarlığı'nın mı? Bazen kurumların aynı istikamette eşgüdüm içinde, kendi kurucu akıllarına ters düşerek birleşmeleri istikrarsızlığın sebebidir.
Yabancılar çoktan bono ve tahvil portföylerini boşalttı...
TL yaratma kabiliyeti azalan, hazine bonosu portföyü şişen bankacılık sistemi ise elindeki
hazine bonolarını
çılgın bir kârla Merkez Bankası'na devretme arayışını sürdürüyor...
Sorarım size, bu durumda Türk bankalarının elindeki bonoları kim alacak?
Asıl problem bu...