Türkiye'nin Seçimi panelleri sürecinde Sabah Yazarlar Kulübü olarak Bursa'dayız. Salondakilerin merak ettiği konular arasında ekonomi, en önde yer alıyor. Ortak soru: "Ne olacak bu doların hali?" Daha doğrusu "ne olacak bu ekonominin hali?"
Siyasetten seçim kampanyalarına ve küresel gelişmelere dek geniş perspektiften anlattıklarımızın içinde, ekonomik alanda dünyada yaşanan türbülanslara da yer veriyoruz. Fakat kaygılar, meydanlarda zikredilen, sosyal medyada dillendirilen ekonomik olgular üzerine odaklanıyor.
Anlatıyoruz, sürdürülebilir yüksek büyümeden, çift haneli tırmanan ihracattan, gerileyen işsizlik ve artan sanayi üretiminden örnekler veriyoruz. Fakat dikkatleri, dolar üzerinden oluşturulmaya çalışılan karamsarlığa gömülmüşlükten kurtarmak kolay olmuyor.
Tamam, sandığı ekonomi üzerinden etkilemek isteyen notçusu, raporcusu, IMF'si, dış basını olabilir. Peki ya içerideki karamsarlık bulutu gibi dolaşanlara ne demeli? Soru şudur: Dolardaki artışı kalıcı ve yıkıcı diye damgalayıp ekonomiyi batırmak, kime, ne yarar getirecektir?
Bu soruya yansız ve ziyansız verilecek cevap son derece önemlidir. Zira bindiği dalı kesme veya içinde olduğu teknenin bordasını baltalama söz konusudur. Burada bazı sanayicileri, işadamlarını ve KOBİ patronlarını, aynı gafletin içinde görüyorum.
İşlerin yolunda gitmediğini çok fütursuzca dillendiriyorlar. Dolar üzerinden karartılmaya çalışılan yüksek büyümeyi göz ardı ediyorlar. Daha da kurnazcası, ağlaya ağlaya zengin olurken, fahiş kârlarındaki döviz kayıplarının hesabını soruyor, dedikodu kervanına "mutsuz katar" gibi katılıyorlar.
Ekonomide zaman zaman türbülanslar olur. Dolar bu, iner de çıkar da... İnsan denize düştüğünde değil, sudan çıkamayınca boğulur. Bu sahte panik neden?
Kaldı ki bu süreç ilk kez yaşanmıyor ve daha öncekileri bildiğimiz halde piyasada sorun goygoyculuğu yapmanın kime, ne faydası var ki? Halka faydası olmadığı kesin.