Türkiye'nin en prestijli ve uzun soluklu zekâ oyunları yarışması finalinde ODTÜ'deyiz. 36 bin katılımcıdan 7 bininin yarı finale ve 930'unun da finale geldiği etkinlikte, minikler, çocuklar, gençler, yetişkinler ve emeklileri yarıştırdık.
Ülke genelinde 3'ü aynı soru olmak üzere farklı kategorilere 10 soru sorduk.
Türkiye Zekâ Vakfı olarak 700'den fazla özgün soru ürettik ve 5 dalda 30 bin liralık ödül dağıttık. 23 yıldır yapa geldiğimiz bu yarışmada gördük ki zekâmız, eğer ona sahip çıkıyor ve işleyip geliştirebiliyor isek milli servetimiz.
Biliyoruz ki bu çetin coğrafyada zeki ve yetenekli insanlarımızın bedensel gücü kadar ruhsal yetkinlik ve beyin gücünü daha etkin kullanmalıyız. Zira başa çıkmak zorunda olacağımız sorunlar envanteri, artan jeopolitik önemimize paralel büyüyor, değişip dönüşüyor.
Türkiye Zekâ Vakfı Başkanı Emrehan Halıcı, bu yarışmanın gereğini anlatıyor: "İyi düşünen insanlara ihtiyacımız var. İyi düşünmek için de beynin egzersiz yapması gerekir. Tıpkı sağlıklı beden için gereken gibi. Bu yarışma başından itibaren toplum hayatındaki bazı ezberler, rutinlerden kurtulup beynimizin körelmesini önlemeyi hedefledi. Sorunlara farklı yönden bakabilmeyi bize öğretti." Eğitim filozofumuz Ziya Selçuk dün, "Nasıl aptal olunur?" sorusuna cevap aradı salondaki çocuklar ve yetişkinlerle... Dediği şu:
"Cep telefonları, teknoloji 20 yıl öncesine nazaran zekâmızı düşürdü.
Çocuklarımızın zekâsını geliştirmeye odaklanırken kişiliklerini koruyamıyoruz.
Derinleşemiyorlar." Doğrudur, insanı hayatta tutan kişiliğidir, zekâsı değil ve bizler ne yazık ki başarısızlığı yüceltiyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü'nün insan tanımında zikrettiği "insan, bedenlenmiş, duygulara ve zihne sahip ruhsal bir varlıktır" noktasından bakınca son derece değerli insan sermayesine sahip bir milletiz.
Dünkü etkinlikte Selçuk Soner'in rubik küp üzerinden zekâyı işleme tekniklerini, Yeşim Yaşar'dan nefes yönetimiyle zekâ ve bedenin ahengini sergileyen uygulamalar denedik. Ben de zekâmızın başarıyla ilişkisinde çalışmanın önemine değinerek "kolay demedik, mümkün dedik.
Yeter ki vazgeçme" tutumunu anlattım.
Zeki ve yetenekli çocuklarla her buluşmamızda, daha güçlü ülke, daha yetkin insan kaynağımız olduğuna dair bilgim, güvenim ve inancım yeşeriyor.