Birleşmiş Milletler'de ABD'nin Kudüs hezimeti, öteden beri bu ülkeye yöneltilen eleştirilerin dozunu birkaç basamak yükseltmiş bulunuyor. Düne kadar dünyanın jandarması algısıyla hareket eden ABD'ye ekonomiden teknolojiye, siyasetten savunmaya dek eleştiri getirilmiyor, elindeki medya gücüyle bunu dillendirenleri cezalandırıyordu.
Ancak geleceğe dair yapılan tahminler, süper güç Amerika'nın bu üstünlüğünü daha bir süre koruyacağını fakat bu üstünlüğün, sonsuz olmadığını gösteriyor. Misal ekonomide 1'inci sırada olan yerini, 2035 ile 2050 arasında Çin'e terk edeceği, bilimsel üretimde 2020'lerin sonlarına doğru liderlikten düşeceği gibi...
Antik dünyanın hâkimi Roma'nın çöküşü yüzyıllar almıştı. Fakat bu güç kaybı sürecinde dünyayı kan gölüne çevirmişlerdi. Bundan çeyrek asır önce dünya ekonomisinin 3'te 2'sini elinde bulunduran Atlantik havzası bugün ancak yarısına fit...
Çeyrek asır sonra 3'te 2'lik güç, Pasifik havzasına geçecek. NATO'su ile güvenliğini sağlayan Yeni Roma havzası, ABD liderliğinde bu güç kaybına, "savaşsız razı olmayacak" gibi görünüyor. Neticede rezerv parayı, silah üstünlüğü ve teknolojiyi kaybetmesi söz konusu...
Nitekim 2.2 milyar Hıristiyan'ın şimdiki, 1.7 milyar Müslüman'ın ilk kıblesi Kudüs için savurduğu tehdit, BM'de şamar gibi yüzüne vuruluyor olması, ABD'nin güç kaybının sadece ekonomi, finans, savunma, teknoloji vs. gibi alanlarda değil, siyaseten de başladığını gösteriyor.
Burada sorun, ABD'nin bu güç kaybını fark edemeyişidir. Tıpkı Roma İmparatorluğu'nun yaşadığı süreç gibi...
Serengeti savanındaki habitat için söylenen bir söz vardır: "Antilopa ateş edersen, öldüğünü anlayana dek koşar."
Trump'ın BM üyelerini parayla tehdidi gösterdi ki dünya, sadece 5'ten değil, dolardan da büyükmüş... Tarih, "zihnindeki kürenin jandarması kibriyle" ABD'nin daha ne kadar koşabileceğini mutlaka yazacaktır.