Güneyimizdeki sıcak savaşın gündemi içinde Almanya'nın çıkardığı sorunları konuşur olduk.
Türkiye'ye yönelik tırmandırdıkları gerilim, köklü ve derin ilişkileri tehdit edecek boyuta varabilir.
Almanya, en büyük ticaret ortağımız... Yılda 14 milyar $'lık ihracat, 21 milyar $'lık ithalat olmak üzere 35 milyar $'lık ticaret hacmimiz var.
Ayrıca bizdeki en eski yabancı yatırımcılar arasında Alman firmaları var. Bizim de 5 milyon gurbetçimiz bu ülkede...
Almanya'nın Türkiye'ye çıkardığı zorlukların tamamını iç siyaset kaygısına bağlayamayız. Gezi Parkı gerginliğini hatırlayın;
Taksim Platformu'nun talepleri arasında ilk sırada, 3'üncü havalimanının iptali vardı ve Lufthansa için tehdit oluşturduğu zikrediliyordu.
Gerginliğin bir diğer ayağı, Ortadoğu'da kural koyucu olan Türkiye'nin Astana sürecini dahi tanzim edecek kadar belirleyici hale gelmesi, Almanya'nın öteden beri bölgedeki emelleriyle ters düşüyor. Türkiye'yi eskiden olduğu gibi yeni zenginlik alanlarında, büyükler masasında değil, taşeron ülke gibi görmek istiyor.
Türkiye eski Türkiye değil ve yakın gelecekte güneyimizdeki savaşın bitmesiyle başlayacak süreçte, doymamış pazarların giriş kapısı durumuna geliyoruz.
Almanya'nın ambargolaştığı Rusya ile Türkiye'nin artan siyasiekonomik ilişkileri, başka bir gizli bahane...
Kendi ülkesinde tırmanan ırkçılığı önlemek için politika oluşturmak yerine Türkiye ile gerginliği seçen Almanya, bir bakıma yıktığı Berlin Duvarı'nı, mültecileri de dışarıda bırakacak şekilde yeniden örüyor.
Alman siyasetinin gözden kaçırdığı, yakın gelecekte Türkiye'ye olan ihtiyacı ve küresel rekabet gücünü kaybetmemek için bizimle ittifak kurma zorunluluğudur. Dış ticaret açığı noktasından olaya bakanlara bir hatırlatma: Türkiye'nin Almanya'ya ihtiyacı, Almanların Türklere mecburiyetinin yanında devede kulak kalır.