Her kentin bir öyküsü var. Hele ki bu öykü, uygun dille anlatıldığında, başkalarının da ilgisini çeker. Rekabetin ülkeler kadar kentlerin yarışına dönüştüğü dünyada bu öyküleri bir arada duyabileceğiniz yerlerden biri de MIPIM Fuarı...
Baharın bu günlerinde Fransa'nın Cannes kentinde buluşan gayrimenkul profesyonelleri ve inşaat sektörü temsilcileri, belediyeler, tasarımcılar; bu fuar aracılığıyla kendinin, kentinin öyküsünü sunar. Ortak payda, kentlerin yarınıdır ve bu yarın, katılımcıların zihninde olan bitendir. Fuardaki stantlar da zaten bu öykülerin vücut bulduğu yer olur.
Türkiye, her geçen yıl bu profesyoneller buluşmasında ağırlığını artıran ülke... Dün, belediyelerin katılım sayısıyla nicelik boyutunu aştığını, sıranın nitelik sıçramasına geldiğini yazmıştım. Bugün fuarı detaylı dolaşma fırsatı buldum. Gördüğüm, gayrimenkul dünyasında bizlerin fırsat penceresi oldu.
Yüzlerce reyon içinden iki haber aktaracağım: İyi haber, hızla yol aldığımızdır. Kötü haber ise alınacak daha çok yol olduğuna dairdir. Gerekçelendireyim.
1- Katılımcı kimliği: Bizler patron, başkan düzeyinde temsile ağırlık vermişiz. Diğerleri genelde mimar ve profesyonelleriyle gelmiş.
2- İçerik kimyası; Bizler proje anlatmayı, maket donatmayı tercih etmişiz. Diğerleri kendinin kentinin öyküsünü aktarmayı seçmiş.
Bizim sorunumuz, elimizde öyküleştirecek yüzlerce renk var ama bunu görsel şölene dökemiyoruz. Onların başarısı, son derece sınırlı öykülerini muhteşem hikâyeye dönüştürüp sunabilmeleri...
Sonuçta en başarılı proje dahi, bunu bir öyküye oturtmadıkça "hikâye" oluveriyor. Proje gereklidir ama öykü vazgeçilmezdir. Zaten tarih, öykü oluşturamayanların sadece projeyle var olamayacağını söylüyor bize... Yüzyılların sahnesinde ancak 1- tarihi kültürel miras, 2- doğal kaynaklar ve 3- yerel kabiliyetlerle kalınabiliyorsa, kendi öykülerimizi fuar anlatımına dönüştürme kabiliyeti daha da önemli hale geliyor.