ABD Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki'ye Washington'daki toplantıda "Türkiye'yi terörü destekleyen ülkeler listesine ne zaman almayı düşünüyorsunuz?" sorusunu yöneltecek noktaya kadar vardı bu süreç...
Sürecin adı, Türkiye'nin artan gücünü elinden almak, mümkünse yağmalamak ve eskisi gibi "IMF'ye dahi muhtaç" hale getirmek... Üstelik bunu yaparken "Kırılgan 5'li" yalanıyla yetinmeyip, içerideki etki ajanlarını da kullanmak...
Petrolün 40 $ düzeyine gerilediği dünyada küresel güç dengeleri kökten sarsılırken bu trendden faydalanan ülkeler arasındaki Türkiye'nin kazanımlarını budamaya çalışmak, tedbir alınması gereken bir savaş ilanıdır.
Öyle bir savaş ilanı ki, bir yanda ekonomide kriz tellallığı yapacaksın diğer yanda etki ajanlarınla "işler yolunda gitmiyor" söylentisi yayacaksın. Yetmiyor, fısıltı gazetesini sadece içerideki vatandaşına değil, küresel kamuoyu ile paylaşacak ve genel algı oluşturacaksın.
Peki, bu Türkiye'yi karalayan algıyı oluşturma gayretindekilere nasıl karşı çıkılabilir? Sessiz kalarak mı? İt ürür kervan yürür... Doğru ama it havlaması, huzur kaçırır, birilerini de ürkütebilir.
Ekonominin içinde bulunduğu fırsat ve tehditleri açık ve seçik anlatıyor olmak, kriz tellallarına karşı daha etkin bir yöntem olabilir. Abartmadan, iyi gidenleri olduğu kadar iyileştirme ihtiyacı duyduğumuz süreçleri de açıklayarak...
Etki ajanları karşımıza çok farklı şekilde çıkabiliyor. Bazen paralel medya oluyor bazen "son 2 krizin 8'ini bilen" felaket senaristi ekonomistlere dek... Her ortamda bulunabilirler. Bazen bir TV tartışma programında, bir gazete sütununda veya üniversite amfisinde...
Her nerede oluyor ve her nasıl davranıyor olsalar dahi, Türkiye'yi seçim sürecinde krize sürüklemek ve sandığı ekonomi üzerinden etkilemek amacındaki bu etki ajanlarına karşı en büyük gaflet, onları kaale almamak olacaktır.