Görevimiz Tehlike dizisindeki gibi "yakalanırsan Jim, seni tanımıyoruz" diyen bir alışkanlık türedi TÜSİAD'da... Defalarca yazmıştım, Özal'ı vurmak için Çiller'e yazdırdıkları raporu "bizi bağlamaz" diye inkâr etmiş, Anayasa taslağı için "akademisyenlerin görüşü" demiş, Demokratikleşme raporunu da "şahsi yorum" diye cami avlusuna terk etmişti.
Hatırlayın, o dizide 5 saniyede kendini yok eden CD gibi, TÜSİAD önce söyletiyor, sonra çark ediyor. Sorumluluğu da raporcusuna, sözcüsüne yıkıyor. Ancak kamuoyuna mesaj iletilmiş, görev hangi "tehlikeli" şey ise denenmiş oluyor.
Bu defaki rapor değil, sözcü... Öyle ki başkan düzeyinde... Söylediği "paralel devlet" olmadığı yönünde... Çok değil 3 ay önce bükemedikleri bileği öperken paralel yapıdan şikâyet ediyor, "bir hukuk devletinin kendi içinde paralel devletin oluşmasına izin vermesi mümkün değildir" diyordu.
Dün Cumhurbaşkanı "vesayetten" söz etti ve "cumhurbaşkanı üzerinde kimse vesayet kurmaya kalkmasın" dedi. Önceki gün ise TÜSİAD bu vesayet gayretini sözcüsü Haluk Dinçer ile beyan etmiş, "muhatabımız Cumhurbaşkanı değil Başbakan" demişti.
"Hükümet ile Cumhurbaşkanının kopuk olması bize farklı bakışlar sergileyenleri sevindirebilir" açıklaması, Erdoğan'ın TÜSİAD'ın vesayet talebine reddiye gibi: "Biz onları sevindirmeye pek niyetli değiliz."
Böylesi tehlikeli beyanlar Dinçer'i tabii ki aşar. Ancak sözcüsü olduğu "Cumhurbaşkanı üzerinde vesayet kurma gayretindeki" kesimin TÜSİAD'ını, bu gidişle TÜSİAP (işadamları partisi) haline getirir, siyasetin tarafı yapar.
Vesayet metni seslendiricisi (sözcü) Dinçer, belli ki yakalanacak. Tehlikeli görevinde yakayı ele verince de "tanımayız, sahip çıkmayız" tutumu da görevi bırakarak sergilenecek. Tıpkı bundan önceki sözcü başkan gibi...