Savunma sanayimiz ihracatın kayda değer sektörleri arasına girmiş durumda.
Yalnızca döviz kazandırmak değil, aynı zamanda AR-GE atılımlarıyla da gündem oluşturabiliyor.
Savunma, sıradan bir sektör değil. Öncelikle katma değeri yüksek üretimi temsil ediyor. 6 ayda 45 milyon tonluk malı kilosu ortalama 1.59 $'a sattık. Oysa hava ve uzay taşıtlarının kilosunu 250.7 $'dan, silah ve mühimmatın kilosunu da 34.6 $'dan sattık.
Bu sanayinin tedarik zinciriyle oluşturduğu ekonomiyi hesaba katarsak, cari açığı kapamaya verdiği desteği daha iyi anlarız.
Ancak bu sektörü kritik yapan diğer boyut, küresel çapta ülkemize sağladığı stratejik katkıdır.
Altın kural basittir, altını olan, kuralı koyar... 2 bin yıldır başkasının silahıyla savaşa gelmiş Türkiye'nin 3 tarafı denizlerle ve 4 tarafı sorunlarla çevrilidir. Teknolojinin geldiği nokta "kurşun adres sorar" düzeyinde ise silah üreticisi olmak, küresel pazarlık gücümüze katkıyı tanımlar.
Nitekim TSK ihtiyaçları evet ama (ki bunun %54'ünü) içeriden karşılıyor) dünya çapında aktör olabilmek için kendi teknolojimizi dünyaya satmayı hedefliyoruz. 21 bin kişilik ARGE ordusu bu sektördedir ve uzaydan elektroniğe dek pek çok sektöre katkı potansiyeli vardır.
Silah üretim tesislerimizde patlamalar, mühendislerimizin olağandışı ölümleri ve diğer musibetler... Türkiye, bu kritik sektörde ısrar etmek zorundadır.
Nitekim 21 bin kişilik ARGE, artık bir ordudur ve Pir Sultan Abdal'ın dediği gibi "sayılmayız parmak ile... Tükenmeyiz kırmak ile..." boyutundadır.