Değer üretmeyi dışarıda bırakan hiçbir sistem sürdürülebilir olamaz.
Buna, FED'in karşılıksız bastığı dolarlar dahildir. Sonun başlangıcında herkes hemfikir iken ayda 85 milyar $'lık varlık alımının azalarak biteceği gerçeğini algılamamış gibi davranıyoruz.
Görünen, dünya merkez bankaları, FED'in "beklenti yönetimi" sayesinde pozisyon almaya başladığıdır. Buna Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da dahildir ve doları, dövizi tam sayılarda tutmak için çırpınmaktadır.
Peki, FED'in tahvil alım programına son vermesiyle başlayacak yeni döneme yönelik tedbir, yalnızca Erdem Başçı'nın işi midir? FED, bulandırdığı finans okyanusu ile ortalıkta güvenli liman bırakmadığı gibi bütün gemileri, dalgalı denize açılmaya zorlamıştır.
Bu süreçte her merkez bankası başkanı, kendi teknesini kayalıklara bindirmeden, alabora etmeden dingin sulara taşıma gayretindedir.
Oysa dalgalı denizde olan bizleriz aslında... İşletmelerin parada bolluk döneminin sona ereceği günü beklemek dışında gayretleri olması gerekmez mi? Misal özkaynak kavramını yeni baştan düşünmek, yatırım seçiminde daha akılcı davranmak, har vurup harman savurmak yerine üretim üzerinden sürdürülebilirliğe odaklanmak zorunluluğumuz vardır.
Dumanlı havayı sevenlerin FED'in dalgalandırdığı sulardan "kütük kaldırma" gayretini anlıyorum. Bunların isteği, bu hengâmeden 1.5 veya 2 puanlık faiz artışı koparmak olabilir.
Finansal tiranlar ve yerli işbirlikçisi statükonun "battık, batıyoruz" feryadının paniğine fırsat verilmemelidir.
Bunu yaparken, FED'in dalgasını fırsata çevirmek ve sıcak paranın vedasına hazırlamak şart oldu artık. Balo için evdeki gümüşleri sattığımız yakın geçmişimizi unutmadık zira...