Her yaşam tarzı, kendi kurumlarını var eder. Antik çağlarda, salgın ve savaş dışında insanın doğduğu yerden en fazla 20 km. uzaklaşabildiği agorada herkes, her zaman herkesi tanır, üretim ve paylaşım da bu "küçük düz dünyada" olup biterdi. Esnafı, müşterisi, aynı agoranın insanlarıydı.
Aradan binlerce yıl geçti, geldiğimiz nokta esasta değişmedi. Bilişim ve küreselleşme ile dünyanın tamamı bugün "pazaryeri" haline gelmiş. Herkese her zaman, her yerde ve her şey ile ulaşabiliyoruz. Kentli yaşam tarzının modern agorasına da artık AVM (alışveriş merkezi) diyoruz.
Ancak eski ile yeninin kesiştiği gri alanlarda, AVM'ler ile esnaf arasındaki kavga da sürüyor. Gelenekçi bakış esnafı korumayı önerirken AVM'leri engellemeyi savunuyor. Misal Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, "AVM'lerin kentin dışına çıkarılması gerekiyor. Şehir içindeki perakende esnafının yok olmasını kimse istemez" diyor.
Kentin dışındaki AVM, kent yaşam tarzının parçası olamayacağı gerçeğini ıskalıyor. Zira bu agoralar, her çeşit mağazayı, bayi ve esnafı bir araya getiren, yaz-kış iklimlendirilip modern yaşam tarzı sunan kurumlar. Bunları yok ederek esnafı kurtaramazsınız. Üzgünüm ama esnaf için daha yaratıcı, değerli çözümler üretmek zorundasınız. "Yasakla" demek işin kolayı... Malatya TSO Başkanı Hasan Hüseyin Erkoç, esnafı "ülkenin omurgası" diye tanımlıyor ve "eğer o omurga zedelenirse hepimiz zarar görürüz" diyor. Doğrudur, ancak bu omurgayı korumak için AVM'leri kent dışına sürmek yerine, esnafın bu yaşam tarzındaki varlık sebebi üzerine kafa yormak gerekmez mi? Misal, vazgeçilmezimiz esnafın yeni sürümünün ne olacağı gibi.