Bu da nereden çıktı? Göktürk-2 uydusunu yapabiliyoruz ancak onu fırlatma kabiliyetimiz "şimdilik" yok. Zira bunu başaracak psikolojik eşiği "henüz" aşamadık. Yerli teknoloji ve mühendisliğimiz, haberleşme uydusu Göktürk'ten 2'ncisini başarmış olsa da bunu yukarıya taşırken Çin'e muhtacız.
Bir ülke, sanayi stratejisini, tekstilden alıp uzaya taşısa, bunu sağlayabilir mi? Hatırlıyorum, küresel krizde Türkiye daraldığında, ekonomi yönetiminden bir bakanımız, "Tekstilden çıkıp uzay endüstrilerine girmeliyiz" demişti. Bu "vizyonun" hayata geçebilmesi için gereken adımları atamayınca uydusunu yapsak da yörüngeye taşıma işinde başkalarına bağlıyız.
Dünün overlokçusunu, son ütücüsünü strateji değişti diye ertesi gün uydu işinde çalıştıramazsın. Başarısı yılların gerisinde saklı, uzun ve meşakkatli eğitim reformları neticesinde bu dönüşüm mümkün olabilir ancak. Üstelik uzaya roket göndereyim desen bile, onu yapacak, yüzlerce kilometre yukarıya taşıyacak, yörüngede tutacak ve işletecek "eko-sistemi" de var etmek zorundasın.
Fırlatma kabiliyeti, rüzgârı arkasına almış olsa dahi Türkiye'nin yakın gelecekte peşinde koşması gereken yetenektir. Fırlatma kabiliyeti, bilimin sanayi ile doğru kavşakta buluşmasıdır. Öyle ki Fitch'in not artışından bağımsız olarak ekonomide "zıplamayı" da gündeme getirebilecek enerji sağlar bize.
Türksat'ta bizim uyduların ileri mühendisliğini gördüm, etkilendim. Ancak bir hammaddeyi alıp, onu uyduya çevirip Felix'in atladığı yerin de yukarısına çıkarmak, değer zincirinin yalnızca bir halkasını oluşturabiliyor. Zincirin tamamı, bilim üretebilen üniversite, katma değer üretebilen endüstri ve bu yapıyı destekleyen siyaset vizyonu ile oluşabiliyor. Peki ne zaman? Bana göre uydusunu yapabilen Türkiye'nin fırlatma kabiliyetini de elde edeceği psikolojik eşik aşıldığında...