Dün pazardı. Pek çoğumuz için tatil. İş yok güç yok... Çalışan açısından dinlenmenin, üretmiyor olmanın yasayla tanımlanmış biçimi... Kaytarma sayılmayan bir gün. Tıpkı her pazar olduğu gibi...
Fakat çalışıyorsanız ve işvereninize kiraladığınız zamanda işe gelmiyorsanız, buna "kaytarma" deniliyor. Pazar dahi olsa!..
Şimdi de "yılın üçte biri bayram, tatilimiz bol, azaltalım kalkınalım" teranesi var. Eğer yapı verimsiz ise, değil cumartesi, haftanın 7 günü çalışsan, ne fayda. 1 saatlik çalışma neticesinde milli gelirini ancak 4 $ artırabilen üretim verimi yapısındaki Türkiye'nin 1 saatlik çalışmayla gelirini 40 $ arttırabilen ülkeleri, süreyle değil, verimli çalışma ile yakalayabileceğini düşünüyorum. Büyük şehirlerdeki dev iş merkezleri bir yana pek çok orta boy işyeri, kart takip sistemleri veya benzeri donanımlarla personelini kontrol etmeye çalışıyor. Bu kart sisteminin yalnızca bina giriş çıkışında güvenlik için kullanılmadığı kesin.
Bilgi ve iletişim teknolojileri, dünün devam sistemi olan "kart basma" yöntemlerini çoktan tarihe karıştırdı. Şimdi parmak izi okuyanından, manyetik karta, göz irisinden teşhis edene dek farklı teknolojiler kullanılıyor.
Öyle ki çalışanın bırakın mesaiye başlama ve bitiş saatlerini, kurum içindeki kapılardan ne zaman geçtiğini dahi kayda alabiliyor.
Üstelik bazı "bana göre suç" uygulamalar, çalışanı, işyerinde kamerayla dahi kontrol edecek seviyede abartılmış durumda.
Şimdilerde sadece binada değil, asansördeki tuşları dahi manyetik cihazlarla çalıştıran sistemler görür oldum.
Güvenlik bir yerde şart ama...
Asıl amaç, kaytarmanın önüne geçmek! Peki, işe yarıyor mu bu sistemler?
En azından 15 yıldır hayatımızdaki bu kontrol sistemlerinin, işyerinde çalışanın bırakın kaytarmasının önüne geçtiği, verimini artırdığına dair bilimsel veri yok. Bana göre işyerinde emeğin verimini, bu gibi teknolojilere bağlayan firmalar, kaytarmanın önüne geçemediği gibi, daha mutsuz çalışan yaratarak olanı da aşağı çekmiş bulunuyor.
Geçenlerde eski bir arkadaşımın işyerindeydim. Kendisi dahil topu topu 8 çalışanı var. Ve her birinin boynunda, resimli, chipli manyetik kimlik kartı var. İşyeri binası, küçük bir apartman büyüklüğünde ve açık ofis olarak tasarlanmış. Çalışanları, kapılardan bu kartlarla geçiyor, doğal olarak bunları kontrol eden monitörde, her hareketleri izleniyor, kayda geçiyor. Arkadaşım bunu, "modernite ve kurumsallaşma" adına yaptığını söylüyor.
Ben de "peki çalışanlar mutlu mu ve verim arttı mı?" diye soruyorum. Cevap; "bilmiyorum, herkes yapıyordu, ben de yaptım" oluyor. Ancak hayati soru başka; 10 çalışanını dahi bir amaç etrafında toparlayıp, verim odaklı bir yapı kurmadıysan, kart sistemleri sana ne yapabilir ki?
Eski anlayışın işveren-çalışan ilişkisi şu mantığa oturtulmuştu; "Ben çalışan olarak, para karşılığı zamanımın bir bölümünü işverenime kiraladım. İşveren de bunun karşılığında bana, genişletilmiş alım gücü sağladı." İşveren açısından da tanım fazla değişmiyordu; "Ben işveren olarak çalışanımın belli bir zamanını kiraladım. Kaytarmasına engel olmalıyım."
Çalışan ile işveren arasında, "zaman ve mekân" üzerine anlaşma kurulmuş sistemler, işçinin işyerinde bulunma süresini denetler ancak. İşyerinde bulunduğu süre içinde ne ürettiğini, hangi katma değeri yarattığını değil...
Çalışanlarınızın "kaytarmasını" önlemek için binlerce dolar harcayıp ileri teknoloji ürünü parmak izi kontrol sistemlerini kurabilirsiniz. Bu sayede yalnızca "mesai saatlerinde belli bir mekânda bulunma" koşulunu denetleyebilirsiniz. "Parmak izim alınıyor" mutsuzluğunu da üstlenerek...
Oysa değer yaratmayan iş süreçlerini ayıklamaya odaklanır, çalışanların performans kriterlerini ücretlerine akort edebilir ve bunu yaparken adil, şeffaf, net davranabilirseniz, kontrol sistemine ihtiyaç duymazsınız. Zira artık her çalışan, nimet-külfet dengesini kendi içinde kurmuş, veriminin kendine kazanç olarak döneceğini anlamıştır. Siz de daha mutlu ve verimli üretim süreçleri yaratmışsınız demektir.
Kaytarma, insanın doğasında var. Bu modern(!) sistemleri uygulayan firmaların çalışanlarına bakın. "Şükür ki bugün cuma" feryadındalar.
Kaytarmak ve kaytartmamak üzerine kurulu bu sistemlerin yerine, verim ve katma değer üreten yapılara odaklanmak bana göre daha işe yarar bir yaklaşım olacak.