Dün Rize'de Bakan Hayati Yazıcı ile TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, haziran ayına dair ihracat verilerini açıklıyorlar. Kürsüden aktarılanlar, küresel krize rağmen ihracatını artıran bir Türkiye algısı doğuruyor. Daralan cari açık ve yavaşlasa dahi hâlâ pozitif büyüme verileriyle birlikte ele alınca; "ekonomi tıkırında" dedirtiyor.
Yılbaşından bu yana ihracatı 8 milyar $ daha artırıp 142 milyar $'a çıkarmışız. Yıllık artış oranı; %14. Hiç de fena değil. Büyükekşi; "55 bin ihracatçı, 2023'teki 500 milyar dolarlık hedefe ulaşmak için canla başla çalışacak, üretimi artıracağız ve bunun için de yatırım yapacağız" diyor.
Bakan Yazıcı; gümrük işlemlerinin azaltılmasının ekonomiye faydalarını sıralıyor ve kağıtsız gümrükleme dâhil yeni uygulamaları sıralıyor. Hatta 800 civarında sicili temiz, "adam gibi adam", A,B, C sınıfı firmalara yerinde gümrükleme gibi ileri uygulamayı detaylandırıyor.
Merkez Bankası'na bakıyoruz. Kur ve para politikasıyla ihracat gelirini arttırma, ithalatı daraltma yönünde kararlılık sergiliyor. Suriye gerginliğine rağmen yeni pazarlara açılma gayretlerinde artış da cabası. Rize dahi, Sarp ve diğer sınır kapılarını, bu amaçla zorluyor.
Açıklama sonrası Rize'ye hâkim tepede Bakan Hayati Yazıcı ile yeni TTK'da, iş dünyası lehine yapılan düzenlemeleri tartışıyoruz. Özetle; cari açığı kapamaya yönelik, ihracatçıyı baş tacı eden, birbirinden farklı ama hepsi de ciroyu arttırmaya dair tedbir, uygulama, düzenleme ve niyetleri dinliyoruz.
Ancak ana soru hâlâ gündemdedir; cari açığı yönetmek, yalnızca ihracatçının işi midir? Cirosu artan ihracat ile cari açık azalacak ise, bunu sağlamak için ithalatın faturasını hafifletmek gerekmez mi? Son teşvik paketindeki en önemli ayrışma, "stratejik mallar" üretimine dair olandı. Bu da yine ihracat ile ithalat arasındaki farkı kapamaya yönelik bakış açısının uzantısı.
Temel sorun, cirodan ziyade katma değeri artıramıyor oluşumuzdur. Yeni pazar bulsak dahi, üretiminin yarıdan fazlası ithalat üzerinden cari açık doğuran ihraç ürünüyle nereye kadar gidebiliriz? Büyükekşi'nin kahramanı 55 bin kişilik akıncıları ikiye katlasak bile, dünyaya satacak malımızın katma değeri düşükse, elekle su taşıyor olacağız.
Sürmene yakınındaki Yeniay mevkiini geziyoruz. Burada yapılacak lojistik merkezi; mal nakliyatında navlunu üçte bire, süreyi altıda bire indirecek. Ancak 1 konteynır ile ne kadar döviz kazanacağımız önemli. Bu konteynır şimdiki sanayimiz tarafından, kilosu 1.5 dolarlık mal ile doldurulabiliyor. Oysa Hamburg'dan yola çıkan konteynırdaki içeriğin kilosu 3.5 dolar.
Burada ihracat üzerinden gösterdiğimiz olağanüstü gayreti küçümsüyor değilim. Aksine, alkışlıyorum fakat yalnızca alkışla olmuyor. Eninde sonunda ihracatçının yola çıkardığı her konteynırın FOB veya CIF faturasını tartışacağımız günler gelecek. Zira kazandırmayan ihracatın gayreti de beyhudedir. Yorar, bıktırır, 500 milyar dolarlık hedefi tuttursan dahi, 1 trilyonu aşan ithalat bedeli ödenir.
Oysa amacımız, cari açığı kapamak ve bu seferberlikten ben hâlâ nitelikli mal üretiminin gayretini "yeterli" göremiyorum. Üniversitelerin dişe dokunur Ar-Ge'sini fark edemiyorum. Ürün ve hizmet çeşitlemesini sağlayacak, eşsiz fauna ve florayı dövize çevirecek yenileşimi (inovasyon) hissedemiyorum.
Sahi, cari açığı yönetmek; yalnızca ihracatçının boynunda mıdır?